Follow Life

HAKKINI BİLEN TÜKETİCİ, GÜCÜNÜ BİLİR!

GÜNDEM

Tüketici Hukukunda Son gelişmeler...

Yeniden Follow Hukuk, yeniden güncel hukuk tartışmaları. Yıllardır zevkle sürdürdüğüm ‘Follow Hukuk’ güncel hukuki tartışmalarıyla yeniden sizlerle. 

Yaz günlerinde sıklıkla karşılaştığımız sorunların başında ‘Tüketici Hukuku’na dair işlemler geliyor. O yüzden sayfama konuk aldığım meslektaşlarım ile ‘Tüketici Hukuku’nu tartışacağız.

Her birimiz, günlük yaşamın içinde sürekli bir tüketici konumundayız. Marketten aldığımız bir üründen, internet üzerinden yaptığımız alışverişe; elektrik faturasından tatil rezervasyonuna kadar her işlemde tüketici sıfatıyla hareket ediyoruz. Ancak çoğu zaman, karşılaştığımız sorunlarda nasıl bir yol izleyeceğimizi ya da hangi haklara sahip olduğumuzu yeterince bilmiyoruz. İşte bu farkındalık eksikliği, çoğu hakkın kaybolmasına ve mağduriyetin artmasına neden oluyor.

Oysa Tüketici Hukuku, yalnızca alışverişin değil; ekonomik güvenliğin, sağlıklı bilgilendirmenin, sözleşme dengesinin ve güvenilir hizmet alımının da hukukudur. Vatandaşlar açısından bakıldığında, tüketici hukukunun sağladığı hakların bilinmesi, sıradan bir alışverişin ötesinde bir hak bilinci anlamına gelir.

Ülkemizde son yıllarda hem teknolojinin gelişimi hem de e-ticaretin yaygınlaşmasıyla birlikte tüketici sorunlarının nitelikleri de değişti.

Bu kapsamda; ayıplı mal ve hizmet karşısında bedel iadesi, değişim, onarım veya indirim talep etme, internet ve uzaktan satışlarda 14 gün içinde cayma hakkı, haksız sözleşme şartlarına karşı korunma, etiket ve kasa fiyatı uyuşmazlıklarında tüketici lehine olan fiyatın geçerli olması, Tüketici Hakem Heyetleri’ne ücretsiz başvuru hakkı, aldatıcı reklamlara ve izinsiz ticari iletilere karşı şikâyet hakkı, satın alınan mal veya hizmetin zamanında teslim edilmemesi halinde sözleşmeyi feshetme hakkı gibi birçok temel hak, her bireyin bilmesi gereken güvencelerdir. Bu hakların farkında olmak, yalnızca tüketici olmanın değil, bilinçli bir yurttaş olmanın da gereğidir.

Ülkemizde son yıllarda hem teknolojinin gelişimi hem de e-ticaretin yaygınlaşmasıyla birlikte tüketici sorunlarının nitelikleri de değişti. Artık yalnızca klasik mağaza alışverişleri değil; internet üzerinden yapılan işlemler, dijital üyelikler, mesafeli sözleşmeler gibi pek çok yeni başlık da gündemde. Bu değişim, vatandaşların haklarını bilmesini ve daha bilinçli hareket etmesini her zamankinden daha önemli hâle getiriyor.

Bu ay Follow Hukuk köşemizde, Tüketici Hukuku’nun güncel boyutlarına ışık tutmayı, okurlarımızın haklarını tanımasını sağlamayı amaçlıyoruz. Değerli meslektaşlarım, TÜGİAD Eskişehir Şubesi Başkanı Av. Dr.Ali Önal ve Eskişehir Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Büşra Karadan, hem uygulamada karşılaşılan sorunları hem de vatandaşların sıkça yönelttiği soruları bizimle paylaştı.

Tüketici olmanın sadece para ödemekle değil, aynı zamanda hak arama bilincini taşımakla da ilgili olduğunu hatırlatarak; bu sayfanın, siz değerli okurlarımıza yol gösterici olmasını diliyorum.

TÜKETİCİ HAKEM HEYETLERİNİN HUKUKİ NİTELİĞİ VE KARARLARININ BAĞLAYICILIĞI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

Tüketici işlemleri nedeniyle ortaya çıkan uyuşmazlıkların, mahkemeye başvurmaksızın ve süratle çözüme kavuşturulması amacıyla oluşturulan Tüketici Hakem Heyetleri, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un öngördüğü alternatif uyuşmazlık çözüm yolları arasında önemli bir yer tutmaktadır. Heyetlerin erişilebilir olması ve çözüm üretme kapasitelerinin giderek uzmanlaşması hedeflenen bir yapıya dayanması, tüketici hukukunun işlevselliği açısından önem arz etmektedir. Ne var ki, heyet kararlarının niteliği ve bağlayıcılığı hususu uygulamada zaman zaman tartışmalara konu olmaktadır.

Hakem heyetleri yargı mercii değil, idari nitelikte karar organlarıdır. Ancak 6502 sayılı Kanun’un 70. maddesi uyarınca verdikleri kararlar, itiraz edilmediği takdirde kesinleşmekte ve ilam niteliğinde belge sayılmaktadır. Bu husus, heyet kararlarının mahkeme ilamı gibi icra edilebilir olduğu anlamına gelir. Bu yönüyle, tüketici lehine alınan kararların somut hukuki sonuçlar doğurması ve icra edilebilir olması, tüketici hukukunun etkinliğini artırmakta; ancak aynı zamanda bu kararların denetim mekanizmaları bakımından dikkatle ele alınmasını da zorunlu kılmaktadır. Tüketici hakem heyeti kararlarına karşı başvuru ve itiraz süreçlerinde, sürelerin sınırlılığı ve usule ilişkin detayların teknik özellikler arz etmesi sebebiyle, bir avukattan hukuki destek alınması hak kayıplarının önüne geçilmesi bakımından önem arz etmektedir.

Tüketici Hakem Heyeti kararının icra takibine konu edilmesi için ilave bir şerhe gerek bulunmamaktadır. Karar, doğrudan ilamlı icra takibine konu edilebilir niteliktedir. Bu bağlamda, ilamlı icra takibi başlatıldığında borçlunun icranın durdurulmasını sağlaması, ancak süresinde tüketici mahkemesinde tüketici hakem heyetine kararına karşı itiraz davası açması ve aynı zamanda icra mahkemesinden icranın geri bırakılmasını talep etmesiyle mümkün olur. Aksi halde, karar kendiliğinden infaz kabiliyeti kazanır.

Hakem heyeti kararlarına karşı itiraz, tüketicinin veya satıcı/ sağlayıcının yerleşim yerindeki tüketici mahkemesinde yapılmaktadır. Bu başvuru, istinaf ya da temyiz yolu değil; adeta bir ilk derece yargılaması niteliği taşımaktadır. Mahkeme, hakem heyeti kararını denetlemekle kalmayıp, uyuşmazlığı esasından inceleyerek nihai bir karar vermektedir. Bu durum, tüketici hakem heyetlerinin adeta “ön yargılama” makamı gibi çalıştığı, ancak kararlarının hukukî bir denetim süzgecinden geçebildiği bir sistemin varlığına işaret eder.

İtiraz süresi ise kararın tebliğinden itibaren 15 gündür. Bu sürenin hak düşürücü nitelikte olması, tüketicilerin veya satıcıların kararı dikkatle takip etmelerini ve gerekli başvuruları süresinde yapmalarını zaruri kılar. Zira süresi içinde yapılan itiraz, yalnızca hakem heyeti kararının değil, ona dayalı icra takibinin de durdurulmasını sağlayacak etkili bir hukuki yoldur.

Sonuç olarak, Tüketici Hakem Heyetleri, klasik mahkeme usullerine göre daha az masraflı ve daha süratli çözüm yolları sunduğu için tüketici hukukunun işlevselliği bakımından hayati önemdedir. Ancak bu kararların hukuki niteliklerinin ve bağlayıcılığının doğru anlaşılması hem tüketicilerin hem de satıcı/sağlayıcıların hak arama yollarını bilinçli kullanabilmeleri açısından önem arz etmektedir. Her ne kadar heyet kararları mahkeme kararı değildir denilse de icra edilebilirlik vasfı, onları yalnızca bir idari tavsiye kararı olmaktan çıkarıp, hukuk düzeni içinde ciddi sonuçlar doğurabilecek metinlere dönüştürmektedir. Dolayısıyla, tüketici hakem heyeti kararlarının idari yapısına rağmen bağlayıcı sonuçlar doğurması, bu mercilere ilişkin hukuki bakışın dikkatle ve bütüncül bir şekilde ele alınmasını gerekli kılmaktadır.

TÜKETİCİLERİN DOLANDIRICILAR İLE MÜCADELESİ

Hemen her gün bir arkadaşım, müvekkilim arayıp “icra borcunuzun son günü” “savcılık dosyanıza gerekli ödeme yapılmazsa bugün icra takibi yapılacaktır” şekilde mesajları gönderip, işin aslı astarı nedir diye soruyor. Ülkemizde maalesef telefon numaralarının paylaşılması konusunda Kişisel Verileri Korumu Kanunu kapsamında korumalardan mahrumuz. Telefon numaraları da bir kişisel veridir. Bu nedenle telefon numaralarımızı paylaştığımız her alıcı, telefon numaralarımızın da gizliliği olmak üzere bizlerden sağladığı tüm verileri gizlemek ve paylaşmamak yükümlülüğü altındadır. Türk Ceza Kanunu m. 136/1’e göre “Kişisel verileri, hukuka aykırı olarak bir başkasına veren, yayan veya ele geçiren kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” (TCK m.136/1) şeklinde düzenlenmiştir. Burada önem arz eden husus, kişisel veriyi kimin ele geçirdiği ve kimin yaydığıdır.

Bu tür dolandırıcılık şikayetlerinde, savcılık tarafından yapılan sorgularda telefon numaralarının bir yabancı gerçek kişiye veya “açık hat” olarak tabi ettiğimiz ölmüş, gaip veya ulaşılamayan üçüncü kişiye ait olduğu görülmektedir. Hal böyle olunca da yapılan soruşturmalardan aktif sonuç alınamamaktır. Bu nedenle tüketicilerin azami olarak dikkat etmesi ve bu tür ne olduğu ve bilinmeyen mesajlar nedeniyle paniklememesi gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki, hukukta size yapılmayan tebligatlar sonuç doğurmaz. Hele ki, bir savcılık ceza soruşturma dosyasında ifadeniz alınmadan hakkınızda hüküm verilmez. İfadeniz alınması, sonrasında mahkeme tarafından hüküm verilmeli veya savcılık tarafından da takipsizlik verilmesi gereklidir. Bu nedenle bilinçli olmakta fayda vardır.

Öte yandan yine çok fazla karşılaştığımız bir diğer konuda da telefonla arayarak, müşterisi olduğunuz bankanın call center olduğunu beyan eden üçüncü kişilerin sizleri panikleterek banka ve kredi kartı şifrelerinizi temin etmeye çalışmasıdır. Soğukkanlı dolandırıcılar, telefon ile sizi arayarak banka ve kredi kartı şifrelerinizin ele geçirildiğini, şüpheli hesap hareketlerinin olduğunu, bu nedenle hesaplarınızın güvenlik için bloke edildiğini, banka tarafından şifre gönderildiğini, şifreyi kendileri ile paylaşılmasını istedikleri görülmektedir. Panikleyen tüketiciler, gelen şifreyi paylaştıklarında, telefonun ucundaki dolandırıcılar banka güvenlik duvarını aşarak hesaplarınıza erişmekte ve adınıza kredi çekmekte veya sizler üzerinden dolandırıcılık işlemleri yaptığı görülmektedir. Öncelikle cep telefonlarına bu şekilde gelen aramalara itibar edilmemesi gerekiyor. Tüketiciler eğer kaygı ve korku paylaşıyor ise arayan şüpheli numarayı kapatarak, bankanın güvenli numarasını doğrudan kendileri arayabilirler. Bankaların, Yargıtay’ın son kararları ışığında özen yükümlülüğünün de olağan bir ticari tacirden öte, daha hassas ve ileri seviyede bir güvenlik sorumluluğu olduğu kabul edilmektedir. Bankalar, özel yasa ile kurulan ve kendilerine alanlarında çeşitli imtiyazlar tanınan, topladıkları mevduatı ve katılım fonlarını sahteciliklere karşı özenle korumak zorunda olan kuruluşlardır. Bankalar sahip oldukları bu vasıfları sebebiyle bankacılık işlemlerinin güvenilen tarafı konumunda olup bu durum, bankaların bir güven kurumu olarak kabul edilmesini ve bankanın sorumluluğunun özel güven sebebiyle ağırlaştırılmasını gerektirir. Bankalar, ağırlaştırılmış sorumluluğun bir gereği olarak objektif özen yükümlülüğü altında bulunmakta olup, buna karşılık hafif kusurlarından dahi sorumludurlar. Yani bankalar hem kusur hem de kusursuz halleri nedeniyle sorumludur. Bankacılık Kanunu’nun 76. Maddesi bankaların, müşterilerinin, verilen hizmetlerden kaynaklanan her türlü sorularına cevap verecek bir sistem kurmakla ve bu hizmetle ilgili bilgiyi müşterilerine bildirmekle yükümlü oldukları hükmünü, 5464 Sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununun 8. Maddesi Kart Çıkaran Kuruluşların kart çıkarma ve buna ilişkin yükümlülüklerini düzenlemiştir. Aynı yasanın 33. Maddesinde kart çıkaran kuruluşların ilgili düzenlemeler ile getirilen yükümlülüklerin yerine getirilmesinde gerekli basiret ve özeni göstermekle yükümlü oldukları öngörülmüştür.

Sonuç olarak, bankaların özen yükümlülüğü çerçevesinde Kanundan kaynaklı sorumlulukları ağırdır. Bu noktada tüketiciye düşen görev azami dikkatli olmaktır. Gelen çağrı ve aramalara karşı korkmamak ve güvenilir kaynaklar ile şüpheli durumun güvenilirliğini teyit etmek gereklidir. 

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.