Follow Life

Fotoğrafçı - Content Creator // Mert Güner

MODA

Onun için “Kıdemli Bir Sempatik” diyebiliriz. Veya “Medyanın Küçük Prensi”… Bunu, siz okuyucularımıza bırakıyorum. Son zamanlarda çektiği fotoğraflarla, gündeme gelen ve bununla kalmayıp dijital dünyada da kendini ispatlamış bir isim var karşımızda. Moda Fotoğrafçısı Mert Güner. “Eğer hikâyeyi sözcüklerle anlatabilseydim, yanımda sürekli bir fotoğraf makinesi taşımaya ihtiyaç duymazdım.” demiş şair. Mert Güner’i tam da özetleyen cümle bu. Eğlenceli ama bir o kadar duygusal olan genç sanatçı ile röportajı yaparken çok keyif aldık. Umuyoruz ki sizler de okurken keyif alırsınız. Ha bu arada, bakarsınız bir sonraki röportaj çekiminde “Büyük Sahra’da” karşınıza çıkarız.

Hayallerimin peşinden hep koştum ve koşmaya da devam edeceğim. Çok şanslıyım ki hayalimdeki işi yapıyorum.

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Mert Güner kimdir?

10 Ekim 1995 İstanbul doğumluyum. Tam bir terazi burcuyum. İlkokul, ortaokul ve lise öğrencisiyken de sanat, hep bir yerlerde benimleydi. Liseye başladığımda hep bir “fotoğrafçı” olacağım düşüncesi hakimdi. Bütün arkadaşlarım; mühendis, psikolog, öğretmen olmak isterken ben fotoğrafçılıkla ilgili terimlere çalışıp göz atardım. Öğretmenlerim tarafından fotoğrafçılık okumam hiç istenmedi ama kimseyi dinlemeyip “İstanbul Aydın Üniversitesi Fotoğraf Bölümünü” kazandım. Mezun olduktan sonra ilk 1-2 sene işlerimin görülmesi, adımın duyulması için çok çabaladım ve sonunda güzel insanlarla karşılaştım ve çalıştım. Birçok influencerın profili için çekimler yaptım. Onların hesaplarından görüldükçe, birçok marka tarafından tercih edildim. Şu an, iki ajansın marka çekimlerini yapmakta ve dergilere içerik üretmekteyim. Zamanında fotoğrafçı olma, o bir meslek değil hobi diyen öğretmenlerimi, arkadaşlarımı iyi ki dinlememişim. Çünkü bu benim hayatımdı. Hayallerimin peşinden hep koştum ve koşmaya da devam edeceğim... Çok şanslıyım ki hayalimdeki işi yapıyorum. Sevmediğim bir işi yapıp ömür boyu eziyet çekmektense, sevdiğim işi yaparak daha mutlu ve daha yaratıcı oluyorum.

Hayalini kurduğunuz bir fotoğrafı bizimle paylaşır mısınız?

Hayalini kurduğum ve yavaş yavaş hepsini gerçekleştirdiğim birçok fotoğraf var. Öyle bir meslekteyiz ki, ürettiğimiz içerikleri tekrarlamadan hep yeni içerikler üretmek, yaratmak ve hayal etmek zorundayız. Sanırım şu an en çok hayalini kurduğum çekim; bir çöl ütopyası. Başka kültürleri yaşamak ve hissetmek.

Peki, Mert Güner kendi stilini nasıl tanımlar? Kombinlerinizde kullandığınız tamamlayıcı parçalar genellikle nelerdir?

Stilimi anlatmam gerekirse cool ve rahat diyebilirim. Yıllar içerisinde tabi ki hepimiz gibi kendimi tanıdıkça stil anlayışımı da daha iyi tanır ve geliştirir oldum. Ama son yıllarda bol kesim parçalar, eşofman takımları, uzun paltolar gibi farklı parçaları bir arada kullanarak farklı ve cool bir stil oluşturuyorum. Ayrıca en önem verdiğim detaylardan birkaçı da ayakkabı, güneş gözlüğü ve son dönemde de gümüş aksesuarlar kesinlikle benim tamamlayıcı parçalarım diyebilirim.

Gün içinde ne giyeceğinize nasıl karar veriyorsunuz? Kurtarıcı bir parçanız var mı?

Gideceğim yere göre değişiklik gösteriyor. Ortamına göre giyinmeyi severim. Hep spor veya hep klasik giyinen biri değilim. O gün ki ruh halime göre çok değişir. Dolabım da her tarzdan parça bulundurmayı severim. Çok enerjiksem ve hava güneşliyse daha canlı renkli parçalar tercih ederim ama daha depresif bir ruh halindeysem daha koyu tonlar tercih ediyorum. Tabi siyahın asilliğinden de çoğunlukla vazgeçemem. Kışın siyah bir jean, deri ceket ve siyah postallar… Yazın ise tamamen keten parçalar hep kurtarıcım olur. Şu an için ise iyi bir sweatshirt benim kurtarıcı bir parçam diyebilirim.

Benim için bir profil akışında, yan yana ve alt alta gelen tüm o içeriklerin renk ve açı uyumu, homojen dağılımı çok önemli.

Geçmişte ya da gelecekte moda dünyasında "asla" moda olmaması gerekiyor dediğiniz bir detay var mı?

Hiçbir zaman “asla” dememek lazım bence. Çünkü ne zaman büyük konuşup “Asla bunu yapmam, giymem.” dediğimde o şeyi yaparken buluyorum kendimi. Mesela önceden kaba ayakkabıları hiç sevmezdim. Asla giymem derdim. Şu an dolabımın yarısı kaba ayakkabılarla dolu çok severek giyiyorum.

Erkek giyiminin en karakteristik özellikleri sizce nelerdir?

Erkek giyimde sadelikle gelen havalı duruşu seviyorum. Hem daha maskülen hem daha iddialı oluyor. O sebeple ben de ana renkleri, basic parçalarla kullanarak aslında hem rahat hem dikkat çekici bir stil oluşturmaya özen gösteriyorum.

Modern çağda bir distopya hayal edelim. Bir sabah uyandınız ve tüm devletler ortak kararla sosyal medya mecralarının hepsini ortadan kaldırmış. Bu size ne hissettirirdi?

Hepimiz kabul etmek gerek ki; özellikle bu sektörde içerik üreten insanlar olarak, sosyal medyaya karşı kontrol etmeye çalışsak da bir noktada bağımlı olmasak da bağlıyız. Ben paylaşmanın dışında bu mecrada üretken olmayı seviyorum. Sanırım bir boşluk hissi olurdu ama ürettiğim sanatın ya da içeriklerin başka mecralarda ilgili kişilerle buluşması için yeni iş kolları geliştirirdim. Ama asla tutkumdan ve işimden vazgeçmezdim.

Son dönemde, sosyal medyanın hayatımızın odağına dahil olmasıyla birlikte birçok dijital platform ile karşılaşıyoruz. Bu platformlarda, kendi kimliğinizi yeterince iyi anlattığınızı düşünebiliyor musunuz?

Benim tutkum fotoğraf olduğu için ve hem işlerimi daha çok insana duyurabilmem hem de sektördeki meslektaşlarımı tanıyarak bir network ağı oluşturabilmem adına bu sosyal ağlarda bulunmak benim için de önemli. Kendi kimliğimi de fotoğraflarımla, profilimle iyi anlattığıma inanıyorum şimdilik. Ama değişen dijital trendlere de ayak uydurmak gerek. Ve belki de bu yeni trendlerle de kendimi başka şekillerde anlatacağım durumlar gelişebilir, kim bilir?

Hedef kitlenizde nasıl bir persona yarattınız? Kimlerin ilgisini daha çok çekiyorsunuz?

Hedef kitlemin temelinde tabi daha çok basın organları, içerik üreten kişiler ve şirketler, fotoğrafçılar ve fotoğrafçılıkla alakalı takipçiler önde geliyor diyebilirim. Kendime de o profilde yer vermekten keyif alsam da bu kimliğin fotoğrafçı kimliğimin önüne geçmesini de hiç istemedim. Öncelikli hedefim de o sebeple daha mesleki ve sanatsal içeriklerin daha dikkat çekeceği bir profil akışı oldu. Ama diğer yandan beni stilim için de takip eden bir kitle var ve bundan da çok keyif alıyorum. Çünkü aslında işin “influencer”lık (diyelim) tarafı ile “fotoğrafçılık” tarafı bir döngü halinde birbirini besleyen ve bağımsız olmayan iki unsur.

Poz vermeseydim bu kadar iyi poz yakalayamazdım ya da poz yakalamayı bilmeseydim nasıl poz vereceğini de kestiremezdim.

Poz vermek mi, yoksa poz yakalamak mı? Tek bir seçeneğiniz olsa, hangisini tercih edersiniz?

Sanırım en zor soru bu çünkü bu iki unsur da aslında birbirine her zaman destekleyen ve güçlendiren etkenler. Poz vermeseydim bu kadar iyi poz yakalayamazdım ya da poz yakalamayı bilmeseydim nasıl poz vereceğini de kestiremezdim gibi bir durum var. Benim için bu ikisinin eş olması aslında bana başarıyı ya da tatmini getiren durum diyebilirim.

Sosyal medyanın da etkisiyle her şeyin kurguya göre yaşanmaya başladığı bu dünyada, doğallığın gücüne inanıyor musunuz hala?

Doğallığın gücüne tabi ki inanıyorum. Sosyal medyada izleyici olan kişilerin de artık yıllar içinde iyi bir gözlem yeteneğine sahip olduğu kanısındayım. Bence herkes doğalı ya da sahteyi iyi ayırt edebiliyor. Ama bir şeyleri kurguya göre yaşamak başka, yaşadığınız şeyleri iyi bir kurguda sunmak başka. Ben en azından sadece görsel algısı olan ve görsellik üzerine kurulu bir iş yapan biri olarak sadece yaşadıklarımı daha farklı bir gözle anlatıyor diyelim. Ama orada başka bir mizah yaratmıyorum.

Uzaktan bakıldığında görünmeyen ama keşke bu yönümü daha iyi gösterebilsem dediğiniz bir tarafınız var mı?

Çoğu insan profilimde kendi fotoğraflarıma baktığında benim soğukkanlı bir yapıya sahip olduğumu sanıyor. Oysa aksine tüm yakın arkadaşlarım çok sıcak, samimi hatta baya komik olduğumu söyler. Belki bu yönümü daha iyi gösterebilirdim.

Dijital dünya her geçen gün biraz daha kalabalık hale geliyor. Çok sayıda marka, çok sayıda slogan, sizin için ‘’en iyi’’ olduğunu iddia eden binlerce ürün ve alternatifleri... Peki, bu kadar aktörün bir arada olduğu bir alanda öne çıkmak nasıl mümkün olabilir?

İçerik üreten bir figür olarak rol alıyorsanız özgün olmak ve insanlara fikir, ilham verebilmek; duygu verebilmek çok önemli. İnsanlar o hissin peşinden koşuyor çünkü. Bir bağ kurmak istiyor. Bu diğer yandan marka sayfaları için de geçerli; üründen ziyade imaj pazarlamak gerektiğini bilmeliler. Bir yaşam tarzı ve yine üründen başka ilham verici içerikler sunmak önemli.

İçerik açısından, paylaşımlarınız ve reklamlarınızda dikkat edilmesi gerekenler olarak neleri sıralayabilirsiniz?

Teknik açıdan iyi ve kaliteli bir görsel, sizi anlatan bir renk skalası, kullandığınız dil ve en çok da aslında içeriğinizin hikayesi önemlidir.

“Content Marketing” kavramı sizin için ne derece doğru konumda?

Kavramın çıkış noktası sosyal medya ile hayatımızın bir parçası olduğuna inanıyorum. Esasen ürünlerin çıkış sürecinden sonra akıllara düşen ilk ihtiyaç “pazarlama” günümüzde bu düşünceyle başlayan bir süreç ve artık yadsınamaz bir gerçeğimiz haline geldi. Yorumlarına güvenerek takip edilen kişilerin deneyimlemesinden sonra ürünlerin satışa sunulması “Content Marketing” kavramının vücut bulmuş hali olduğunu düşünüyorum.

En büyük şansınızın ne olduğunu düşünüyorsunuz?

Bence ne büyük şanslarımdan biri bu işe çok erken bir dönemde girmiş olmam. Bizler sosyal medyaya adım attığımızda işin çok başındaydık ve çok az bir topluluktuk. Haliyle şimdiki kalabalığa baktığımızda belki çekirdekten kendimizi yetiştirerek daha iyi öğrendik, daha çok şey deneyimledik ve kendimizi ispatlama noktasında daha az riskle yol alıyorduk diyelim.

“Creative Director” olarak bize biraz kamera arkasına dair detaylardan bahsetmek ister misiniz? Bir fotoğraf bize ulaşana kadar nasıl bir aşamadan geçiyor?

Bir fotoğrafın kamera arkasında o kadar çok emek var ki… İyi bir fotoğraf çekimi için günlerce üstünde konuşulur toplantılar yapılır. Öncelikle markanın ne istediği, markanın özellikleri çok önemlidir. Çekim günü belirlenir. (Dış çekimse hava durumu takip edilip ona göre gün belirlenir.) Fon veya markaya uygun mekân seçimleri yapılır. Model seçimi çok önemlidir. Fotoğrafçı ve üründen sonra en önemli detaydır model. Model ürünü ne kadar iyi taşıyıp onu yansıtırsa, enerjisini verirse fotoğrafçı da daha iyi bir sonuca ulaşır. Markaya ve ürün sayısına göre değişse de genelde 8-9 saatlik bir çekim yapılır. Çekim bittikten sonra başka bir gün markayla tekrar bir toplantı yapılır ve çekilen fotoğraflara bakılıp içlerinden en iyileri seçilir. Daha sonra işlemden geçen fotoğraflar sizlerle buluşur.

Çocukluğunuza dair hatıralarınızı gözden geçirirseniz, fotoğrafın gücünü ilk ne zaman anladınız?

Küçüklük fotoğraflarıma baktığımda elimde hep bir fotoğraf makinası var. İlkokulda da her öğrencinin seçtiği bir kulüp dersi vardı. Benimki fotoğrafçılık kulübüydü mesela. O yüzden fotoğraf hep benim hayatımdaydı. İyi ki de öyle olmuş kendimi başka bir meslekte hayal edemiyorum.

Doğru bir ışık, fotoğrafın yapı taşıdır.

Bir fotoğrafta olması gereken kurallar var mıdır? (Boşluk doluluk – ışık gölge vs.)

Doğru bir ışık fotoğrafın yapı taşıdır. Diğer önemli bir kural ise fotoğraftaki kompozisyondur. Yani çerçevelenen kesim, ne kadar az objeden oluşursa, o kadar temiz bir görüntü oluşur ve fotoğraflanan obje veya kişi daha öne çıkar.

Fotoğrafları genelde “gözümüzün gördüğü” açıyla çekmek daha doğrudur ama bazen çok ilginç fotoğrafları, değişik açılarla çekmek, çok sempatik sonuçlar yaratabilir. Örneğin kafasından aşağıya doğru çekilen bir insan gibi… Bu tip açılandırmalarda, biraz dikkatli olmak gerekir. Açı yakalamak adına, fotoğrafın havasını mahvetmemek, sempatikliği yok etmemek, anlaşılabilirliği bozmamak gerekir.

Kendiniz olmasaydınız, kim olmak isterdiniz?

Hiçbir zaman başkası olmak istemedim. Bir daha Dünya’ya gelsem yine kendim olarak, yine aynı ailede ve yine aynı meslekte olmak isterdim.

Aşk bir süre sonra bağlılıktan, bağımlılığa dönüşebiliyor. Sizce bu dengeyi kurmanın bir matematiği var mı?

Her bireyin aşkı merkezine dahi koysa kendine ait bir dünyası olması iyi bir çözüm olabilir. Kendi işi, hobileri, uğraşları, baş başa arkadaşları ile geçireceği vakitler, kendine ayıracağı zamanlar (bir kitap okumak bile etkileyebilir) bu durumu kontrol altına alabilir.

Mert Güner’i anlatan en iyi kelimeler nelerdir?

Her zaman çok sabırlı ve pes etmeyen biriydim hayallerimi gerçekleştirebilmek için hiç vazgeçmedim vazgeçmiyorum da. O yüzden beni en iyi anlatan kelimeler arasında ilk sırada “sabır” geliyordur. İlk üçü sayacak olursam da; sabır, eğlence ve tabi ki fotoğraf.

Eğlenceli ve pozitif bir duruşunuz var, dolayısıyla her daim ‘komik’ olmanızla ilgili de mutlak bir beklenti var. Bu bir noktada sinir bozucu bir hal almaya başlıyor mu?

Sinir bozucu diyemem, çünkü komiklik durumları hayatta bir şekilde gelip beni buluyor ve yaşanıyor. Bu da beni ben yapan bir durum gibi hayatta. Ve keyfini çıkarıyorum. Doğal olarak komik olunca ben bile kendime gülüyor oluyorum.

Ünlü isimler ile birlikte birçok projeye imza atıyorsunuz. Ünlülerle çalışmak nasıl bir duygu ve kolay mı?

Zor bir yanı var ama ünlü olmalarından kaynaklı diyemem. İnsanlarla birebir çalışmak, onların en iyi hissettiği anı anlamak ve bir kareye yansıtmak, o anı yakalamak zor. Bilinen bir kişi ile çalışmak ise ekstra özen istiyor çünkü onların kabul görmüş bir imajı var ve siz o imajın en çarpıcı ve çekici yanını yansıtmaya çalışıyorsunuz.

Geleceğe dönük yaptığınız planlamalarda kendinizi beş yıl sonra nerede görüyorsunuz ya da nerede görmek istersiniz?

Kendi stüdyom sanırım hayallerimin, hedeflerimin başında olabilir. Ve yine dediğim gibi beni besleyen taraf daha fazla yaratıcı işler yapmak olduğu için editorial çekim projeleri tarafında kendi çıtamı katlamak isterim. Bir giyim markam olsun da çok isterdim. Kim bilir, beş yıl güzel bir zaman… Belki o hayalimi de gerçekleştiririm.

Röportaj: Furkan Canarslan

Sıradaki Haber
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.