Fulya Yaba ile tasarım dünyasına yolculuk

Moda dünyasının genç ve yetenekli tasarımcıları her geçen gün kendilerini yenilemek ve portföylerini geliştirmek ve fark yaratmak adına daha özgür adımlar atıyorlar. Farklı tasarımları ve başarılarıyla ile adını sıkça duyduğumuz Eskişehir’in sevilen moda tasarımcılarından ARORA markasının kurucusu Fulya Yaba ise modern ve etnik çizgileri bir araya getirerek kendine güvenen iddialı bir kadın profili yaratıyor. Geçtiğimiz günlerde yapılan Eskişehir Başarı Ödülleri’nde Yılın Moda Tasarımcısı ödülüne de layık görülen başarılı tasarımcı tasarımlarına titizlikle devam ederken, kıyafetlerden, modaya, trendlerden hedeflerine kadar bilmek istediğiniz konuları, Follow Magazin ekibi ile paylaştı.

MODA 08.01.2021, 15:58 08.01.2021, 16:07
Fulya Yaba ile tasarım dünyasına yolculuk

Eskişehir’in başarılı moda tasarımcılarından biri olarak eğitim hayatınızdan ve kariyer yolculuğunuzdan bahseder misiniz?

“Anadolu Üniversitesi Tasarım ve Mimarlık Fakültesi Moda Tasarımı” bölümü ilk mezunuyum; Öncesinde İstanbul Cağaloğlu Anadolu Moda Tasarımı lisesinde dört yıllık bir eğitime ek olarak. Kısacası sekiz yıllık bir moda tasarımı eğitim geçmişim var. Ayrıca bu yıl 14.yılını kutlayacağımız Hazır Giyim markamız “ARORA” nın ve Özel Tasarımlarımı oluşturduğum markam “Fulya Yaba for Arora”nın kurucusu ve tasarımcısıyım.

Moda Tasarımcısı olmaya ne zaman karar verdiniz? Üretmeye olan ilginiz ne zaman başladı?

Moda Tasarımcısı olmaya hiçbir zaman karar vermedim çünkü ben öyle doğdum!

Çizim yapmaya 3 yaşında başladım kumaşlar en sevdiğim oyuncaklarım oldu. Kumaşlardaki ışıltılı dünya ve farklı dokular beni daha çok hayal kurmaya ve kendi oyun alanımı onlar üzerine inşaa etmeye itti. Kendimi bildim bileli kalem, kâğıt, boya, kumaş, makas hep elimdeydi.

Hal böyle olunca başka hiçbir meslek yapmayı aklımdan bile geçirmedim. Dolayısıyla moda tasarımcısı olmak sonradan verdiğim bir karar değildi. Hani bazı insanlar o ruh ile doğar ya, işte tam olarak öyle! Ben tasarımcı olmak İçin doğdum ve her gün bu doğrultuda bilgime bilgi katarak ve kendimi daha çok geliştirerek, farklı alanları da merak edip araştırarak ilerliyorum.

Tasarımlarınızın oluşum sürecini anlatır mısınız? Nelerden ilham alıyorsunuz? Tasarımlarınızı oluştururken hangi aşamalar size yön veriyor?

Aslında her şeyden ilham alabiliyorum. Hayatın akışından, bir melodiden, bir sözden, yaşadığım bir olaydan, renklerden, farklı kültürlerden, seyahat ettiğim her yeni ülkeden ve tanıdığım her yeni insandan... Koleksiyon oluştururken işte bu ilham size temel hazırlıyor! Önce bir şeyler sizi etkiliyor, ilhamınız oluyor ve siz bu doğrultuda bir sonraki aşamaya geçiyorsunuz. Zaten sonraki aşamada “Konsept belirlemek” geliyor. Konseptiniz ne kadar güçlü olursa, koleksiyonunuz o kadar başarılı oluyor. Tüm parçaların aynı dili konuşması güçlü bir konsept belirlemeye ve sonraki aşamaları başarılı bir şekilde yorumlamaktan geçiyor. Koleksiyonun parçalarından biri kaybolsa bile sizin olduğunun anlaşılması, dil birliği olan ve güçlü bir koleksiyon hazırladığınızın göstergesi.

Konseptimi belirlendikten sonra sıra “Kumaş ve Renklerin Seçimleri”ne geliyor! Yine beni ve konseptimi en iyi anlatacak materyalleri seçiyorum ve bu aşamada aslında yolum ikiye ayrılıyor. Öncelikle hazırladığım koleksiyonun işlevine karar vermeniz gerekiyor. Eğer koleksiyonum bir Hazır Giyim Koleksiyonu olacak ise Dünya Moda ve Hazır Giyim Federasyonunun belirlediği kumaş çeşitlerini, trendleri, renkleri ve formları göz önünde bulunduruyorum. Sezonda hangi renklerin ve kumaşların ön plana çıktığını iyi belirleyip kendi tarzımı ortaya çıkartıyorum.

Tam aksine hazırladığım koleksiyon Haute Couture bir koleksiyon ise ki benim en sevdiğim tarz. İşte bu noktada oldukça özgür olabiliyorum. Kuralları neredeyse ben belirliyorum. Önce kendime birkaç soru soruyorum; Ben bu dönem hangi renkleri kullanmak istiyorum? Nasıl bir konsept belirlemeliyim? Konseptimi en iyi anlatacak kumaşlar ve materyaller neler? Hangi formlar beni en iyi anlatacak buna bakıyorum. Yine trendlerden yola çıkarak fakat çok da onlara boğulmadan kendi stilimi ve tarzımı, kendi renklerimi ortaya koyarak tasarımlarımı kâğıda döküyorum. Haute Couture tasarımlarımda günlerce, bazen aylarca eskizler hazırladığım oluyor. Koleksiyon sayısını belirleyip hazırladığım modellerin içlerinden seçimler yapıyorum ve sonraki aşamada kumaş araştırması başlıyor. İşte bu aşamada konseptimi en iyi anlatacak kumaşları ve dokuları kullanmam gerekiyor; etnik bir koleksiyon oluşturduysam genellikle Hindistan ve Dubai ‘den alıyorum kumaşlarımı ve bu kumaşların üzerine kendi geleneksel işlemelerimizi yapıyorum. Böylece farklı kültürlerin buluşmasını sağlıyorum. Eğer daha maskülen bir koleksiyon oluşturacak isem en başarılı deri üretimi bizde. Kumaşlarımı iç piyasadan temin ediyorum. Kafama koyduğumu yapmayı seviyorum. Bir kumaş için Dünya’nın öbür ucuna gidebiliyorum.

Bir sonraki aşama “üretim aşaması”. Model ve kumaşlar belirlendikten sonra artık ürünlerimiz ortaya çıkıyor. Belki de en güzel aşamanın bu olduğunu söyleyebilirim. Bir bebeğin doğuşuna şahit olmak gibi... Üretim aşaması da bitikten sonra sıra imzamın atılmasına geliyor. Marka etiketlerimiz ürünlerimizdeki yerlerini alıyor ve bebeğimiz Dünya’ya geliyor!

En çok hangi tarz çalışıyorsunuz, tarzınızı tanımlar mısınız? Kişiye özel tasarımlar da yapıyor musunuz?

Bir hikâye anlatan motifler, brokar desenler, geçmişten günümüze gelen işlemeler, etamin nakışlar, çok renklilik benim stilimi belirliyor. Genellikle farklı tarzları birleştirmek ve farklı detaylara yer vermek benim için çok önemli. Kimi zaman çok sade bir kesim üzerine nakış ve işleme detayları ekleyerek oldukça gösterişli bir hale getirirken kimi zamanda sadece kalıplarla oynayarak farklı kesimler yakalıyorum. Kesinlikle bu durum ruh halime ve belirlediğim konsepte göre değişkenlik gösteriyor. En çok dokuma ve pamuklu doğal kumaşlar, işlemeler, payetler, el yapımı detayları kullanmak hoşuma gidiyor. Bunlardan farklı olarak son yıllarda yaptığım drapeler, deri ve kürk detaylı çalışmalarım da büyük beğeni topluyor.

“Fulya Yaba for ARORA” markası adı altında birbirinden farklı ve çeşitli Haute Couture koleksiyonlar oluşturuyorum ama kelime anlamında olduğu gibi bunu kişiye özel yapmıyorum... En güzel kalıpları çıkarıp, tek tek el işçiliği kullanarak hazırladığım özel koleksiyonlarımı çeşitli yapım teknikleri ile birleştirerek ve sınırlı sayıda üretip müşterilerimin beğenisine sunuyorum. Zaten benim tarzımı benimseyen kişi kendi hayalini benden yaratmamı beklemek yerine kendini bana bırakıyor, tamamen benim zevkime ve işçiliğime güveniyor. Onu yönlendirmeme izin veriyor. Moda Tasarımcısı olduğumu işte bu aşamada ortaya koyuyorum ve son aşama olarak müşterilerimin koleksiyonumdaki seçtiği parçaları onlara göre uyarlıyorum. Yani onların vücut yapısını ve ten renklerini, sosyal alanlarını göz önüne alarak modellerimde ufak değişiklikler yapıyorum sadece. Bence bir Moda Tasarımcısını diğerlerinden ayıran en önemli unsurun bu olduğunu düşünüyorum.

Mesleki anlamda sürekli kendinizi geliştirdiğiniz aşikâr, kendi markanızı taşıyan parfümlerinizi çıkarabilmek için eğitimler aldınız. Bu konudan da bahseder misiniz?

Öncelikle bu güzel tespitiniz için çok teşekkür ediyorum. Mesleki anlamda sürekli kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Eğer ben bir Moda Tasarımcısı isem modanın kapsadığı birçok alanda tasarımlar yapabilmeliyim diye düşünüp kendi parfümlerimi tasarlamaya ve üretmeye karar verdim. Uzun araştırmalar sonuncu bunun için parfümün çıkış yeri olan Fransa’ya gidip Paris’teki en başarılı ve köklü iki önemli parfüm üreticisinden eğitim aldım. Yaşadığım en güzel ve heyecanlı deneyimlerden biriydi.

Bildiğiniz gibi dünyaca ünlü birçok moda tasarımcısının kendi parfümü mevcut. Chanel, Donna Karan, Giorgio Armani, Donatella & Gianni Versace, Christian Dior, Yves Saint Laurent bunlardan sadece birkaçı... Fakat benim çıkış noktam asla bu olmadı; şunu fark ettim ki yaptığım tasarımların madem karakterleri var, kokuları neden olmasın! Kimi oldukça asi, kimi romantik, kimi tasarımım ise etnik... İşte çıkış noktam bu oldu. Tasarımlarıma kattığım karakterden sonra birde onlar İçin kokular tasarladım. Eğer koleksiyonumdan tercih ettiğiniz parça uçuş uçuş şifon bir parça ise size aşkın kokusu olan “ Vena Amoris”i, eğer egzotik desenli bir modelim tercihiniz ise size Marakeşte bulunan, Rue Yves Saint tarafından tasarlanan harika bahçeden esinlenerek ortaya çıkardığım “Majorelle” i tavsiye ediyorum. Böylelikle her giysinin bir karakteri olduğu gibi kokusu da oluyor.

Moda dünyasındaki gelişmeler Eskişehir’de de son zamanlarda birçok "tasarımcının" doğmasını sağladı, sizin farkınız nedir?

Daha çok tasarımcının olması insanların daha özel giyinmesi ve tasarıma önem vermesinin habercisi... Şu ana baktığımda birçok modacı arkadaşımın sektöre giriş yapması beni çok mutlu ediyor. Hepimizin tarzları o kadar farklı ki! Bu da bizi birbirimizden ayıran en önemli özellik ve tercih edilme sebeplerimizi farklılıklarımız belirliyor.

14 yıl önce sektöre adım attığımda tek başımaydım ve Eskişehir’in bu konuda eksik kaldığının bilincindeydim. Anadolu Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Moda Tasarımı bölümünün ilk mezunuyum. Bölümümü hem fakülte hem de alan birinciliğiyle bitirdim.

Fakülteden mezun birçok sınıf arkadaşım burada kalıp kendi yerlerini açmanın bir risk olduğunu düşünerek büyük firmalarda Moda Tasarımcılığı yapmayı tercih ederken ben Eskişehir’de kalıp bu eksiği doldurmayı hedefledim. İyi ki de öyle yapmışım... Tabi ki sektöre ilk giriş yapmanın birçok avantajını yaşıyorum şuanda. Artık müşterileriniz sizi ve tarzınızı tanımış oluyor, kendinizi anlatmak için çaba sarf etmeniz gerekmiyor. Zaten herkes sizi biliyor. Ama bizim hedeflerimiz çok büyük Dünya’ya açılmak istiyoruz ve bunun için uzun zamandır çabalıyoruz. Aldığımız tepkiler bizi çok mutlu ediyor ve heyecanlandırıyor. Ayrıca başlangıç noktamızın Eskişehir olması bizi çok gururlandırıyor.

Peki, sizce eğitim alarak bu işe başlayanlar ile sonradan sektöre giriş yapanlar arasındaki temel farklar nelerdir?

Eğitim tabiki çok önemli bunu her zaman vurgularım. Çizim ve Dikiş teknikleri almış, kalıp uygulamalarını öğrenmiş birisinin çıkardığı model hemen fark edilir. Moda Tasarım alanında uzmanlaşmış birisi ekibini yönetirken zorlanmaz. Zaten tüm tekniklere hâkim olduğu İçin yapılan hataları fark etmesi kaçınılmazdır. Aksi takdirde olumsuz durumlar yaşamamak İçin çok güçlü bir ekip kurmak ve ona güvenmek durumunda kalmanız gerekir. Sadece yeteneğin başarılı bir tasarımcı olmak için yeterli olmadığı kanaatindeyim. Fermuar takmayı bilmeden ya da hayalinizdeki modeli ortaya çıkaracak çizim yeteneğiniz olmadan kendinizi ifade etmeniz çok zor olacaktır. Bu da bir noktada tıkanmanızı sağlayacaktır.

Bulunduğumuz zamanda Eskişehir’de ve ülkemizde moda kavramının bulunduğu konumu değerlendirmenizi istersek neler söyleyebilirsiniz?

Türkiye’de moda ve trendlere olan ilgi her geçen gün gelişiyor ve artıyor. Bu durum bizi çok mutlu ediyor. Artık herkes bilinçli ve güzel giyinmek istiyor. Bunu yaşamlarının bir parçası haline getiriyorlar. Birçok müşterimiz Eskişehir’de bulunan iki mağazamıza da gelerek bize bu konuda danışıyor ve uzun uzun sohbetler ederek onlara en uygun stili ve koleksiyon parçalarımızı seçiyoruz. Kısacası mağazalarımızdaki ürünleri satın alırken aynı zamanda stillerini de belirliyoruz. Gördüğümüz yoğun ilgi moda kavramının ne kadar önemli olduğunu ve bu değerin her gün arttığını ortaya koyuyor.

2020 moda trendlerini de sizden dinleyebilir miyiz?

Bu yıl o kadar çeşitli ki adeta tüm yılların karması niteliğinde. 2020 modasında benim de koleksiyonumda sıkça kullandığım çiçek desenleri, geometrik şekiller, baskılar ve nakışlar ön planda. Bu yıl hiç olmadığı kadar ışıltılı kumaşlar ön plana çıkıyor; pul ve payet işlemeler de özellikle gümüş ve altın tonları değer kazanırken çok renkli tasarımlar da bizi büyülüyor. Oversize aksesuarlar, takım elbiseler, maskülen ceketler, hacimli ve salaş formlar ön planda.

Sizin işlerini en çok beğendiğiniz tasarımcılar kimler? Neden bu isimler?

En sevdiğim dünyaca ünlü tasarımcı kesinlikle Dolce & Gabbana; çünkü her bir koleksiyonu farklı bir hikâye... Onu izlemek, renklerini hissetmek ve enerjisini yakalamak gerçekten çok başka. Onun dışında, Vivienne Westwood, Erdem Moralioğlu, Tuvana Büyükçınar, Arzu Kaprol ve Dice Kayek markasının kurucuları Ayşe ve Ece Ege’yi çok beğeniyorum.

Özel hayatınızda kendinizi nasıl tanımlarsınız, aile ve özel yaşantınızdan da biraz bahseder misiniz?

Uyumlu ve yapıcı birisi olduğumu düşünüyorum. Ailem benim her şeyim; annem, babam ve kardeşim benim en büyük destekçim, hayat ortaklarım ve gücüm.

İş hayatı dışında kendinize zaman ayırdığınızda neler yaparsınız, hayattan daha fazla keyif almanızı sağlayan tutkularınız var mıdır?

Bu yoğun tempoda çalışırken kendime zaman ayırmam o kadar imkânsız ki... Durum böyle olunca iş ile birlikte kendime zaman ayırmaya çalışıyorum. Mesela geçen ay eğitim için gittiğim Fransa’da birkaç gün daha uzun kalarak uzun zamandır görmek istediğim yerleri ziyaret etme olanağı yakaladım.

Geleceğe dair planlarınız ve projelerinizden bahseder misiniz?

Geleceğe dair o kadar çok planımız var ki... İlk olarak en yakın zamanda mağazalarımızı büyütüyoruz. Bununla ilgili detaylı proje çizimleri yapılmaya başlandı bile. Ürün çeşitliliğimizi arttırıyoruz girmeyi düşündüğümüz ve sizin de çok şaşıracağınız birkaç farklı ürün gurubuna giriş yapıyoruz ama şimdilik bu bir sürpriz. Ayrıca yurtdışı bağlantılarımızı güçlendirip farklı birkaç ülkede daha corner oluşturmak İçin çalışıyoruz.

Hayatınız boyunca öğrendiğiniz size yeni bir bakış açısı kazandıran en büyük hayat tecrübesi nedir?

Ben bir Kızılderili Atasözünü çok seviyorum ; “Işığını önüne al da yürü, gölgen arkandan ister gelsin ister gelmesin.” Siz bildiğiniz yolda, hedefleriniz doğrultusunda hareket ettiğiniz sürece diğerleri ister sizi takdir etsin ister etmesin, ister sizinle olsun ister köstek olsun inanın bunun hiçbir önemi yok! İşte benim hayat tecrübem.

Yorumlar (0)
Ayın Anketi Tümü
Yeni Yıl'da Hangi Kararları Alıyorsun?
Yeni Yıl'da Hangi Kararları Alıyorsun?
10
açık