Follow Life

Müzik dünyasında Tuna Kiremitçi rüzgârı

KÜLTÜR & SANAT

Eskişehirli yazar, şair ve müzisyen Tuna Kiremitçi müzik dünyasındaki başarılı düetleri ile gündemde olmaya devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde Adımlar Kitap Kafe’de moderatörlüğünü Eskişehirli yazar Ali Lidar’ın gerçekleştirdiği bir söyleşi ve imza gününde sevenleriyle buluştu. "Tuna Kiremitçi ve Arkadaşları" adlı projesinin ikincisinde de beklediği ilgiyi gören Kiremitçi, söz ve müziği çoğunluğu kendisine ait olan şarkılar için çok özel isimlerle düet performanslar gerçekleştiriyor. Son şiir kitabı ‘En sağlam Direniş Kalbi Temiz Tutmak’ olan ve müzik dünyasında yaptığı düetlerle büyük bir dinleyici kitlesine ulaşan Kiremitçi ile söyleşi sonrası keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Müzik kariyeri yolculuğundan özel hayatına uzanan röportajımızda başarılı müzisyen, bundan sonraki projesinin düetsiz solo müzik yapmak olduğunun müjdesini verdi.

Edebiyatla ve son dönemde daha çok müzikle dolu bir yaşantınız var. Geriye dönüp baktığınızda ‘hayatımın dönüm noktası’ diyebileceğiniz yer neresi oldu?

Galatasaray Lisesi’ne girişim galiba... Çünkü müzisyen olabileceğimi ilk oradaki müzik kolunda düşündüm. Parasız yatılı okumak zordu ama müzik beni kurtarıyordu. Şans eseri o dönem Beyoğlu ve Taksim’de de hareketli bir müzik dünyası vardı. Önce müzik kolunda, sonra da Beyoğlu’nun sokaklarında, barlarında çalarak müzisyen oldum. Babamın bana Memet Fuat’ın Türk Şiiri Antolojisi’ni hediye etmesi sayesinde de Türkçeyi ve şiiri tanıdım.

Müziğe dair hayaller kurmaya ne zaman başladınız?

14-15 yaşlarındaydım ve İstanbul’da bana tutunacak bir dal lazımdı. Uyumsuz, içedönük bir gençtim. Kendimi ifade etme ihtiyacını şiddetle hissediyordum. Dinlediğim müziklerse Fikret Kızılok, Bülent Ortaçgil, Barış Manço, Bob Dylan, Suzanne Vega gibi şehir ozanlığını çağrıştıran isimlerdi. Müzik kolundaki Fender gitarda üç-dört akor öğrendim ve kendimce beste yapmaya başladım. Kendimi sahnede hayal etmek hoşuma gidiyordu.

İnsanların böyle samimi ve özenli işlere ihtiyacı varmış.

Tuna Kiremitçi ve Arkadaşları projesi nasıl ortaya çıktı? İlk albümün ardından ikincisi de beklenenden fazla ilgi gördü. İnsanların bu tarz kaliteli performanslara ihtiyacı olduğunu düşünüyor musunuz? Projenin üçüncüsü ile ilgili çalışmalar sürdürüyor musunuz?

Projemiz Pasaj Müzik’in sahibi, eski dostum Murat Doğan’ın fikri. “Bunca yıldır şarkılar yapar durursun, gel sana özel bir şey yapalım” dedi. Eski ve yeni bestelerimi toparlayıp kadın solist arkadaşlarımla düetler yapmamı istedi. Şarkıları her ay tek tek internette yayınlama fikri de onun. Müzikseverler olayı bizim beklediğimizden de hızlı benimsedi ve takipçiler her şarkıda biraz daha arttı. Demek ki insanların böyle samimi ve özenli işlere ihtiyacı varmış. Konserlerde şarkıların hepsini bizimle söylüyorlar. Yine de üçüncüsünün olacağını sanmam. Hem işi tadında bırakmak istediğim hem de sırada düetsiz bir proje olduğu için.

Birçok önemli isimle düet yaparak, çok dinlenen şarkılara imza attınız. Düet yapacağınız isimleri ve seslendireceğiniz şarkıları nasıl seçtiniz?

En eski arkadaşlarım Pamela ve Özge Fışkın ile başladık. Diğer şarkılarsa solistlerini kendileri seçtiler aslında. Evde şarkıyı tek başıma çalıp söylerken gaipten Jehan’ın, Yıldız Tilbe’nin, Tuvana Türkay ya da Gonca Vuslateri’nin seslerini duyuyordum. Haliyle, onlara teklif götürdüm. Sağ olsunlar kırmadılar ve projemizi şereflendirdiler.

Düet yapmak isteyip de henüz gerçekleştiremediğiniz veya teklif götürüp ret cevabı aldığınız isimler var mı?

Programları uymadığı ya da prensip olarak düet yapmayı tercih etmedikleri için beraber çalışamadığımız isimler oldu tabii. Mesela bir şarkıyı Sıla’yla söylemek istemiştim ama kızcağızın başı çok kalabalıktı malum saçma sapan olaylar yüzünden. O nedenle iletişim kurmamız mümkün olamadı.

Bu kadar başarılar sığdırdığınız hayatınızı, aslında ‘başarısızlıklar silsilesi’ olarak değerlendirmeniz bir mütevazılık mı yoksa başarıya doymamaktan mı kaynaklanıyor?

Aslında o işin şakası biraz. Yoksa az önce bahsettiğim 14-15 yaşındaki genç neler hayal etmişse şu an onları yaşıyorum. Kendimi şanslı sayıyorum ve şükrediyorum. Sadece bu noktaya varışım biraz dolambaçlı yollardan oldu ve pek çok kez denemem ve yanılmam gerekti. Bu da bizim işin cilvesi aslında. Demek ki öğrenmem gereken şeyler varmış.

Bir dönem her şeyden uzaklaşıp Bulgaristan’a gidişiniz ve inzivaya çekilmeniz hayranlarınız tarafından merak konusu oldu. O süreçte neler yaşadınız? Sizin için bir çeşit nadas mıydı?

İstediğim müziği yapamamaktan ve o yıllarda Türkiye’deki ortamdan bıkıp usanmıştım. Uzaklaşıp kendimle kalmak istiyordum. O sırada karşıma bir kız çıktı ve peşine takılıp Sofya’ya gittim. Şehrin dışındaki küçük bir köyde kâğıt, kalem ve gitarımla birkaç yıl geçirdim. O süre benim için manevi bir deneyime dönüştü. Döndüğümde cebimde yeni şarkılar vardı ve müzik dışında bir şey yapmak istemiyordum.

Romancılık kariyerinizi sona erdirdiniz fakat edebiyattan kopmadınız. Halen dergilerde yazmayı sürdürüyorsunuz. Önümüzdeki dönem için edebiyata dönük farklı projeleriniz var mı?

Bir dönem yazarlığa heves ettiysem de öyle önemli bir romancı olduğumu düşünmüyorum, ne yalan söyleyeyim. Ama bu sayede kendi kuşağımın edebiyatçılarıyla tanıştım, onların arkadaşlıklarından ve yazdıklarından çok şey öğrendim. Şimdi düzenli olarak sadece şiir yazıyorum. Arada dergilerdeki arkadaşlarım rica edince kırmamak için yazılar da karaladığım da oluyor ama o kadar. Yazarlığı, gerçek yazarlara bırakmak en doğrusu.

Yeni çıkan yazarlar, müzisyen ve şarkıcılar arasında sizin beğendiğiniz isimler kimlerdir?

Bizim projede yer alan Sena Şener, Ece Mumay, Gözde Öney, Eda Baba, Elis Dubaz, Melisa Karakurt ve Dilhan Şeşen bence harika kızlar. Hepsi birer ozan aslında, şiirler müziği çok güzel birleştiriyorlar. Gaye Su Akyol’un dünyasını da çok seviyorum. Erkeklerden de Can Kazaz, Ufuk Beydemir, Kaan Boşnak canavar gibi gençler. Gruplarımızdan da Adamlar ve Büyük Ev Ablukada heyecan verici. Bir de yeni hip-hop müzisyenlerini takip ediyorum. Yazar olarak da Nermin Yıldırım, Ali Lidar, Mahir Ünsal Eriş, Doğu Yücel var şu sıra okumaktan hoşlandığım.

İş hayatı dışında Tuna Kiremitçi kimdir, özel yaşamınızdan ve devam eden evliliğinizden de biraz bahseder misiniz?

Gayet normal bir hayatım var. Eşim Gamze Elgin eski bir TV programcısı ve DJ. Haliyle, müzik konusunda bana çok yardımcı oluyor. Mesela “Yine Sevebilirim” şarkısını onun sayesinde tamamlayıp Yıldız Tilbe’ye göndermişimdir. Şarkı taslaklarımı dinler ve hangilerini geliştirirsem daha iyi olacağı konusunda tahminde bulunur. Bu yüzden tartıştığımız da olur ama genellikle haklı çıkar. Bir buçuk yaşında bir kızım ve ilk evliliğimden on dört yaşında bir oğlum var. Herkes müziğe meraklı. Haliyle, geçinip gidiyoruz.

Aşka artık daha az inanıyorum.

Aşk hayatınız, kariyeriniz süresince hayranlarınızın ve magazin dünyasının merak konusu oldu. 46 yaşında bu konuda tecrübeli ve donanımlı biri olarak ‘aşk’ kavramının tanımını yapabilir misiniz?

Aşka artık daha az inanıyorum. Rahmetli ustamız Fikret Kızılok aşkın bir çeşit depresyon hareketi olduğunu söylerdi. Yavaş yavaş ben de o kafaya geldim. Şimdi sevgiye inanıyorum, yani insanın yanındakinin mutluluğuyla mutlu olabilmesine. Aşkta karanlık bir şeyler var, insanı bencilliğe ya da yıkıcılığa da götürebiliyor. Şarkılar-şiirler için güzel malzeme ama yaşarken yıpratıcı. Sevgiyse hep aydınlık ve insanı her gün çoğaltan bir şey. Aşık olmak isteyenlere Allah kolaylık versin diyorum. Ben artık almayayım.

Eserleriniz tiyatro ve sinemaya da uyarlanarak oldukça ilgi gördü. Peki, sizi televizyon dizileri ya da sinema projelerinde görebilecek miyiz?

Her yıl birkaç tane oyunculuk teklifi gelir. İşin komiği, genellikle de Kıvanç Tatlıtuğ’un reddettiği roller olur hep. Herhalde renklerimiz benzeşiyor diye. Ama şimdiye kadar bana anlamlı gelen bir role rastlamadım. Bir gün rastlarsam neden olmasın? Sonuçta seviyoruz sinemayı ve kamera oyunculuğu eğitimimiz de var. Tabii olmazsa da gözüm açık gitmem, onu da söyleyeyim. Müzik ve şiir hayatımı yeterince dolduruyor.

Eskişehir, ‘Türkiye, Atatürk’ün hayal ettiği yönde gelişseydi nasıl bir yer olurdu?’ sorusunun yaşayan cevabıdır.

Eskişehir’de doğmuş bir şair, yazar ve müzisyen olarak, Eskişehir hakkındaki duygu ve düşünceleriniz nelerdir?

Eskişehir, “Türkiye, Atatürk’ün hayal ettiği yönde gelişseydi nasıl bir yer olurdu?” sorusunun yaşayan cevabıdır bence. Bu da zaten her şeyi açıklıyor. Gurur duyuyorum Eskişehirli olmakla.

Eskişehir’de iş ve sanat dünyasına özel, kaliteli magazin anlayışı ile hareket eden bir dergi çıkarmak için özen gösteriyoruz. Sizin ülkemizdeki magazin sektörüne bakış açınızı öğrenebilir miyiz?

Magazin hayatın tatlı bir rengidir. Dünyaya neşe, ağır ve sıkıcı mevzulara hafiflik katar. Bazen karanlık siyasi analizler okumayı içiniz kaldırmaz “Yahu şu bizim Onur Baştürk ne yazmış?” falan dersiniz. İyi de edersiniz. Ama siyasi itiş kakışlardan magazin de nasibini alıyor tabii. Bir de bakıyorsun falanca müzisyeni sırf muhalif diye yerin dibine batırıyorlar. Hem de özel hayatını mevzu ederek. Magazin de karanlık ellerde tehlikeli bir silaha dönüşebiliyor yani. Bu nedenle sizi tebrik ederim, saygıdeğer yolu seçtiğiniz için. Umarım gösterdiğiniz özen karşılığını her zaman bulur.

Röportaj: Esra Güneş
Sıradaki Haber
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.