Portofino & Cinque Terre

Bu yazımda sizlere Dalida’nın şarkısı ile meşhur ettiği Portofino’ya nasıl hayran olduğumu, İtalya’da en çok fotoğrafını çekmeyi hayal ettiğim Cinque Terre’deki rengarenk yamaç evlerini ve renkli yansımaları ile liman kenti Cenova’yı anlatacağım.

SEYAHAT 20.01.2021, 12:46 20.01.2021, 13:50
Portofino & Cinque Terre

Bundan önceki yazımda Alp’lerin zirvesinden Torino’ya kadar gelişimizi anlatmıştım. Torino’dan 2 saat 30 dakikalık bir otobüs seyahatinden sonra Santa Margherita’ya ulaştık. Çok güzel bir Akdeniz kasabası olan Santa Margherita sahilinde, şık bir restorantta yediğimiz öğlen yemeğimizde menümüz tabii ki deniz ürünleri. En sevdiğim menü olan deniz ürünlerinin tadına şarap eşliğinde bakarken Portofino’yu daha da keyifle gezeceğim kesin di. Sahilinde kısa bir yürüyüşün ardından teknemize biniyoruz. Santa Margherita kıyılarından ayrılırken manzaraya hayran oluyoruz ama bilmiyoruz ki Portofine’ya aşık olacağız. Gerçekten şarkı yazılmayı hak edecek kadar güzel bir kasaba. Öyle bir koya yerleşmiş ki, şık tekneleri, renkli evleri ve doğası ile seyrine doyum olmuyor, ünlülerin uğrak yeri ününü gerçekten hak ediyor. Portofino cıvıl cıvıl bir kasaba koyun tepe - den görüntüsü için San Giorgio Kilisesi’ne ve Castello Brown kalesine 15 dakikalık bir yürüyüş ile çıkmak gerekiyor. Manzaraya hayran kalmamak mümkün değil. Portofino San Fruttuoso keşişleri tarafın - dan kurulmuş ve 12.yüzyılda Cenevizli’le - rin eline geçmiş, deniz feneri yapılması ile denizcilerin uğrak yeri olmuştur. Zamanında yunusların bolluğu ile bilinen bu küçük balıkçı kasabası, sanatçıları ve dünya sosyetesini ağırlayan bir limana dönüşmüştür. İtalya’nın göz bebeği haline gelen Portofino’nun müdavimleri arasında Brigitte Bardot, Giorgia Armani, Naomi, Grace Kelly, Madonna ve Antonio Banderas sayılabilir.

Italyanca ‘Son Liman’ anlamına gelen Portofino, Latince ‘Yunusların Limanı’ anlamına gelen Portus

Deflini’den türemiştir. Koyu çevreleyen pastel tondaki evleri, limandaki lüks tekneleri ile güzel görüntüler sunan Portofino, şık hediyelik eşya dükkanları, restorant ve kafeleri ile ayrılmak istemiyeceğiniz bir aşk limanı. Aklımız Portofino’da kalsa da yola devam ediyor ve Cenova’ya ulaşıyoruz. Kristof Kolomb’un doğum yeri olan Cenova, 2004 yılında Avrupa Kültür başkenti seçilmiştir.

M.Ö. 5. yüzyılda Ceneviz Devleti başkenti olmuştur. Cenova tarih boyunca Akdeniz’in önemli limanlarından biri olması sebebiyle ticaretin merkezinde bulunmaktadır. Ticaret ile uğraşan ailelerin elde ettikleri servetler sonucunda yapılan saraylar şehre güzellik katmıştır. Eski Cumhuriyet’te şehre gelen önemli kişiler şehrin zenginlerinden olan,‘Rolli’lerin saray ve malikanelerinde ağırlanırmış. Rolli’lerin saraylarının en güzelleri tarihi Via Garibaldi yolu üzerinde bulunmaktadır. Beyaz Saray, Kırmızı Saray ve Tursi Saraylarında 4. ve 19. yüzyılları arasında yapılmış sanat eserleri bulunmaktadır. Şehri gezmeye Unesco Dünya Mirası listesi’ne alınan Le Strade Nuove denilen şehrin tarihi merkeziyle başlıyoruz. Art Nouveau binaları, Piazza de Ferrari meydanı, Carlo Felice Tiyatrosu, Palazzo Reale Sarayı, Via Garibaldi caddesi, San Lorenzo Katedrali, Strada Nuova sokağı, ‘Palazzo Ducale’ Başkanlık Sarayı gezilecek yerlerden bazılarıdır.

Cenova’dan 1 saat 30 dakikalık bir seyahatle Cinque Terre’ye ulaşıyoruz. İtalya’nın kuzey batısında bulunan Ligurya bölgesi, Fransa sınırından başlayarak Toskana’ya kadar uzanan kıyı şeridi, İtalyan Rivierası olarak adlandırılıyor. İtalyan turiziminin göz bebeği olan Cinque Terre ‘beş toprak’ demektir. Engebeli Akdeniz sahillerinde yamaçlardan tren yolu ile birbirlerine bağlı bu beş köy Monterosso al Mare, Vernazza, Corniglia, Manarola ve Riomaggiore’dir. Turkuaz denizleri, nefes kesen manzaraları, yamaçlara yerleşmiş nefis görüntüler veren rengarenk evleri, İtalyan kültürünü sunan köyleri ile Cinque Terre’yi gezmeye doyamıyoruz. İlk durağımız Vernazza’da trenden indikten sonra, sahile doğru yürüyoruz. Cadde boyunca rengarenk evler ve altlarında restaurantlar, cafeler, hediyelik eşya dükkanları ile çok canlı bir kasaba. Sahile indiğimizde meydan köyün marinasına açılıyor. Meydanın bir ucunda Santa Margherita di Antiochia Kilisesi bulunmakta. Marinanın ucuna doğru yürüdüğünüzde kilise ile birlikte kasabanın manzarasının fotoğrafını çekebilirsiniz. Tren istasyonuna dönerken hediyelik eşya dükkanlarına ve İtalyan tasarımı kıyafetlere bakmaktan kendimizi alamıyoruz. Bir sonraki durağımız Monterosso al Mare beş köyün en büyüğü olup, eski şehir ve yeni şehir olarak ikiye ayrılıyor. Sahile indiğinizde bol şemsiyeleri ile cıvıl cıvıl renkli bir plaj sizi bekliyor. Plajın devamında yürüyerek eski şehir bölgesine ulaşabilirsiniz. Chiesa di San Giovanni Battista ve Chiesa di San Franceso Kiliseleri ve köyün ana meydanı Piazza Garibaldi eski şehrin önemli yapılarından. Eski şehrin dar sokaklarında dolaşırken restorantlar, cafeler, mağazalar ve içtiğimiz evyapımı limonatalı votka unutamadığım anılar arasına giriyor. Öğle yemeğimiz 2018-2019 Michelin yıldızlı kayalıklara konumlandırılmış nefis bir restorant, Laneora della Tortuga‘da artık keyfimize diyecek yok. İtalya’ya bir kez daha bayılıyorum. Bana bu harika kasabayı her giydiğimde hatırlatacak keten tasarım gömleği almak için eski şehre geri dönüyorum. Seyahatlerim süresince çok sevdiğim yerlerden hatırlatacak bir şeyler almak artık alışkanlıklarım arasında.

Tren istayonundan bu sefer gideceğimiz yer son durağımız olan Manarola beş köyün en küçüğü. Tren istasyonundan şehre doğru yürüdüğümüzde geçtiğimiz tünel bir terasa açılıyor. Terastan sahile doğru tüm kasabayı görebiliyorsunuz. Köyün ana caddesinden sahile inerken rehberimiz cafe ve mağazalara takılmayın diye tavsiyede bulunuyor. Sahile indiğinizde yol bitiyor ve patikadan devam ederek Cafe Nessun Dorma’ya ulaşıyorsunuz. Gerçekten karşılaştığımız müthiş manzarayı görünce rehberimizin ne kadar haklı olduğunu anlıyoruz. İşte bu tura gelmemin sebebi bu fotoğrafı çekebilmekti. Bir hayalime daha ulaşmanın keyfini güzel tur arkadaşlarımla manzaraya karşı Aperol Spritz içerek kutluyorum. Aperol ve Prosecco ile yapılan Aperol Spritz her güzel manzarada içilesi bir İtalyan Kokteyli. Ve Cinque Terre turumuz bu köy ile tamamlanıyor.

Gezmediğim iki köyün kalması aslında hoşuma gidiyor. Cinque Terre’yi o kadar çok seviyorum ki tekrar gelmem için bir sebebim var artık. Ama inanın burası bir görme ile bitebilecek bir bölge değil defalarca gelinsede tadına doyulamayacak güzellikte. Bu günün sonunda güzellikler bitecek gibi değil. Nice doğru hareket edip bu sefer Fransız Rivierası’nı keşfedeceğiz sizlerle birlikte. Bir sonraki sayıda Sanremo, Monaco, Cannes ve Nice’yi anlatacağım sizlere.

Yorumlar (0)
Ayın Anketi Tümü
Yeni Yıl'da Hangi Kararları Alıyorsun?
Yeni Yıl'da Hangi Kararları Alıyorsun?
10
açık