Barselona

Bu seyahatimde Barselona’dan başlayan, İspanya Endülüs Turunu yapmak için yola çıkıyorum.

SEYAHAT 18.08.2025, 11:11 Yeni Kullanıcı
Barselona

Turunu yapmak için yola çıkıyorum. Türk Hava Yollarının 3 saat 40 dakikalık bir uçuşu ile Barselona’ya ulaşıyoruz. Barselona İspanya’nın kuzey doğu kıyısında yer almakta olup, Katalonya özerk bölgesinin başkentidir. İspanya’nın en büyük kenti olan Barselona, kent merkezinin nüfusu 1,6 milyon, komşu ilçelerle birlikte nüfusu 4.8 milyondur. İspanya’nın Akdeniz kıyısındaki en önemli limanı ve ticaret merkezidir. Resmi dili İspanyolca ve Katalanca’dır. Zengin bir kültürel mirasa sahip olan Barselona önemli bir kültür ve turizm merkezidir. MÖ 3.yüzyılda Kartacalılar tarafından kurulan kent, MÖ 218’de Romalılar tarafından fethedildi ve MÖ 1. yüzyıla kadar sömürge olarak kaldı. Önce Vizigotlar tarafından işgal edildi ve ardından Endülüs Emevi Devletinin topraklarına katıldı. 801’de Karolenj Hanedanı’ndan I.Louis kenti Endülüs devletinden alarak kendi topraklarına kattı. Barcelona Kontları bu dönemde özerkleştiler ve 1137’de Katalonya ve Aragon’un birleşmesi ile ticarette güçlendi Cenova ve Venedik’le boy ölçüşür hale geldi. 1978’de yeni anayasa uyarınca Katalonya Özerk Topluluğunun merkezi oldu. 

Barselona’nın 18.yüzyılın ikinci yarısından başlayarak en önemli sanayi kolu dokumacılık, sonraları yerini metalurji ve makine sanayilerine bırakmıştır. Başlıca imalat ürünleri otomobil, ağır makineler, kimyasal maddeler, ilaç, kozmetik ve deri ürünleridir. Yerli ve yabancı bankacılık kuruluşlarıyla önemli bir finans merkezidir. Deniz taşımacılığı da kent ekonomisinde önemli bir yer tutar. Turizm Barcelona’nın önde gelen gelir kaynaklarından biridir.

Barcelona’nın en önemli mimari yapısı ve kentin simgesi devasa Sagrada Familia Kilisesi’dir. Yapımına 1882 yılında mimar Villar başlamış, bir yıl sonra ünlü Katalan mimar Antoni Gaudi görevi devralmıştır. Gaudi’nin ömrü ancak, kilisenin ön cephesi ve planlanan 18 kulesinden sekizini tamamlamak için yetti. Gotik tarzın muhteşem bir örneği olan kilise tamamlanamadığı için ‘Bitmeyen Kilise’ olarak da bilinmektedir. 

Antoni Gaudi, İspanya’da Art Nouveau akımının öncüsü ve Barselona'nın en ünlü mimari eserlerinin yaratıcısıdır. 25 Haziran 1852’de Katalonya’nın Reus kentinde doğdu. Bir bakır ustasının oğluydu. 1869’da başladığı mimari eğitimi ve askerlik hizmeti sekiz yıl sürmüştür. Okuldan mezun olurken hocasının şu sözleri söylediği dikkat çekmektedir. 

‘Bir dahiyi mi yoksa bir deliyi mi mezun ediyoruz bilmiyorum, sadece zaman söyleyecek’ dediği Antoni Gaudi kendine özgü tarzı ve sürrealist bakış açısıyla günümüze dek ayakta kalan büyüleyici eserler inşa etmiş bir mimari dahidir.

1878’de eğitimini tamamladığında Barselona kenti, sanatsal etkinliklerinin merkezi olmuş ve kişiliğinin gelişiminde büyük yer tutmuştur. 1878’de Mataro İşçi Kooperatifi binası için komisyon aracılığıyla bulunan Gaudi, orada öğretmen olan Josefa Moreu’ya aşık oldu. Ancak karşılık bulamadığı aşkı, Gaudi’nin aşktan sevgiden kopup tamamıyla işine ve kariyerine odaklanmasına neden olacaktır. Bu reddediliş aynı zamanda Katolik inancına da bağlanmasına neden oldu. 

İlk önemli eseri, Vicens ailesi için 1883-1888 tarihleri arasında yaptığı Casa Vicens adlı yazlık evdir. Daha sonra Eusebi Güell adlı sanayici ile güçlü bir ilişki kurarak bu aile için yaptığı eserlerle Barselona’da prestij edinmiştir. Bu eserler Güell Pavilyonu, Güell Sarayı, Güell Mahzeni, Colonia Güell Türbesi ve Güell Park’dır. Bunların arasında en çok dikkat çeken elbette Park Güell oldu. Yapımı 14 yıl süren park, Barselona’nın en önemli turistik yerlerinden biri olmuştur. Diğer önemli eserleri Teresano Koleji, yılın binası ödülü kazandığı Celvet Evi, Battlo Evi, Bellesgurad Villası ve Casa Mila bulunur.

Palau Güell modern stilde tasarladığı bu göz alıcı konak, Unesco Dünya Mirası listesinde yerini almıştır. Saray 1890 yılında tamamlanmış olup Art Nouveau mimarisinin en göz alıcı örneklerinden biridir. Ünlü sanatçı ve Mimar Gaudi boşluk ve ışığı kullanarak inanılmaz bir iş ortaya çıkarmış ve eserin bacalarını 20 farklı mozaik kaplı heykel ile süslemiştir. 

Casa Batllo renkli mozaikler, kıvrımlı hatlar ve enteresan balkonları ile görülmeye değer bir eser. Kemikler evi de denen Casa Batllo’ya baktığınızda bir masalın içinde gibi hissetmeniz mümkün Gaudi bütün eserlerinde masalsı hissettirmeyi başaran bir mimar. Binanın çatısında bulunan ejderhanın sırt kısmını anımsatan detayı da oldukça ilginç. Casa Batllo’da 2005 yılında Unesco Dünya Mirası Listesine’ne gitmiştir.

Tamamı doğal taşlardan oluşan Casa Mila, inşa edildiği zaman taş ocağına benzetilmesi sebebiyle kötü eleştirilere maruz kalmış, hakkında çok konuşulmuş alay konusu olmuştur. Bu sebeple adı hala taş ocağı anlamına gelen ‘La Pedrera’ olarak anılmaktadır. Gaudi’nin diğer eserlerine göre az renk barındırır. İnce ve kaliteli işçilik örneği olan dökme demir balkonların büyüleyici güzellikte olduğu tartışılmaz. Ünlü yapının avluları, merdivenleri ve çatısı sizi adeta bir masal diyarındaymışsınız gibi hissettiriyor. Bina 1984 yılında Unesco Dünya Mirası Listesine girmiştir. 

En ünlü eseri ise hayatını adadığı, La Sagrada Familia Bazilikası’dır kuşkusuz. Gaudi 1908 yılında başka proje almadı, 1926’daki ölümüne kadar sadece La Sagrada Familia ile uğraştı. Gaudi tüm enerjisini, esere ayırmakla kalmadı, stüdyosunu da inşaata taşıdı. Sadece çalışıyor ve dua etmek için kiliseye gidiyordu. 7 Haziran 1926’da, işten çıkıp kilisedeki günlük duası ve günah çıkarma ayinine giderken kendisine çarpan tramvay önce bilinç kaybı, ardından 73 yaşında ölümüne neden oldu ve La Sagrada Familia’ya gömüldü.    

Hayranı olduğum Antoni Gaudi'nin mezar taşına şu kelimeler yazılmıştır. ‘Antoni Gaudi Cornet, 74 yaşında örnek bir hayat adamı ve olağanüstü bir ustaydı. Haziran 1926’nın onuncu gününde Barselona’da dindar bir şekilde öldü, bundan böyle o kadar büyük bir insanın külleri ölülerin dirilişini bekler. Huzur içinde yatsın. 

Montjuic tepesinde şehir manzarasının fotoğrafını çektikten sonra, Eski kentin ortasındaki Barselona Başpiskoposu’nun makamı olan Barselona Katedrali’ni görmeye gidiyoruz. İnsanlar katedral önünde canlı müziğe bizim halayımıza benzer bir dans ile eşlik ediyorlardı. Barselona Katedrali’nin yapımına 1289’da kuzey cephesi ile başlanmış, 15.yüzyıl sonlarında tamamlanmıştır. Batı cephesi ise 19. yüzyılda eklenmiştir.

Katedral’den sonra Roma döneminde yerleşimlerin olduğu kentin en eski mahallesi olan Ciutat Vella’yı keşfediyoruz. Buradaki binaların birçoğu yüzyıllar öncesine ait, çok sayıda tarihi bina görmek mümkün. Plaça Sant Miquel’den, şehrin en yoğun ve popüler meydanı olan, Plaça Reial’a (Kraliyet Meydanı) yürüyoruz. Barri Gotic bölgesinde bulunan meydan La Rambla’ya çok yakın popüler bir buluşma merkezi. Meydanda çok sayıda restoranlar, barlar ve gece kulüpleri bulunmaktadır. Kraliyet Meydanı, Francesc Daniel Molina Casamajo tarafından, sokak lambaları da mimar antoni Gaudi tarafından tasarlanmıştır.

Kente damgasını vuran yerlerden birisi de Akdeniz’in en hareketli limanı olan Barcelona Limanıdır. Kristof Kolomb Anıtı yada Mirador de Colom 1888 yılında Kristof Kolomb’un Yeni Dünya’yı bulmak üzere Barselona’dan karaya çıkışını onurlandırmak için inşa edilmiştir. Heykel 60 metre yüksekliğindedir ve La Rambla’nın sonunda yer almaktadır.

Plaça d’Espanya kavşağında caddenin iki yanında bulunan Venedik kuleleri (Torres Venecianes) 47 metre yüksekliğindedir. Bu kırmızı ikiz kuleler Venedik San Marco Katedrali çan kulesinin kopyasıdır. 1929’da bu bölgede düzenlenen Uluslararası Serginin girişi olarak inşa edilmiştir. 

İspanya denince akla ilk gelen tabii ki Boğa Güreşleri olmaktadır. Arenas De Barcelona, Matadorların bir zamanlar unutulmaz Boğa Güreşleri yaptığı tarihi bina, alışveriş merkezine dönüştürülmüş. İspanya Boğa güreşlerinin yanı sıra Flamenko dansı ile de meşhur. Flamenko gösterisi izlemeden ayrılmayın derim. İspanya’ya özgü olduğu bilinmesine rağmen, aslında Endülüs bölgesinin kültürüdür. Flamenko şarkıcıları, parmaklarını masaya vurarak, alkış yaparak ve ayakları ile yere vurup ritim tutarak şarkı söylerler. Şarkıcıya bir veya birkaç gi tarcı eşlik eder. Flamenko; tutkunun, başkaldırının, gurur ve hüznün buluştuğu bir danstır. Yerli halk, İspanyol Yahudileri ve çingeneleri 15.yüzyılda başlayan ve uzun yıllar devam eden dönemde, gördükleri baskıya, ayrımcılığa ve zulme karşı kendilerini ifade etme biçimi olarak flamenko müziğini ve dansını yaratmışlardır. Acılarını, mutsuzluklarını ve neşelerini flamenko ile ifade etmişlerdir. Sert duruşları ve hareketleri bu yaşadıkları haksızlıkları ifade et mektedir. Ayak vuruşları ve alkışlar dansın akışını oluşturur. 

Kadın dansçıların kıyafetleri genellikle vücuda oturan, volanlı ve desenlı uzun etek ve elbiselerden oluşur, erkeklerde ise yüksek belli pantolona bir kuşak eşlik eder. Ayakkabılarda yeterli sesin çıkması için topuk ve çivi bulunmaktadır. Taraklı tokalar, saça takılan çiçekler, şallar ve yelpazeler görselliğin etkisini arttırırken, kastanyetler ritme eşlik etmek için kullanılır.

Barselona’nın kalbinin attığı yer, Las Ramblas bulvarı diyebilirim. Hem turistlerin hemde yerel halkın rağbet ettiği bir cazibe merkezi. Yaklaşık 1.2 kilometre uzunluğundaki ağaçlarla kaplı yaya yolunun bir ucu Plaça de Catalunya, diğer ucunda ise Kruvaziyer limanı terminali yer almaktadır. Yol Limanda bulunan Kristof Kolomb Anıtı’na kadar devam etmektedir. Yol o kadar eğlenceli ki nereye bakacağınızı şaşıracaksınız. Hediyelik eşya ve yağlı boya tablolar satanlar, portre yapanlar, özel kıyafetler içinde heykel gibi durup poz verenler. Girişlerine koydukları renkli içkiler ve yemek sunumları ile kendilerine müşteri çekmeye çalışan kafe ve restoranlar. 

Las Rambla boyunca yürürken Liceu Tiyatrosu ve Japon resimleriyle dekore edilmiş bina ilginizi çekecektir. Tiyatro 19. yüzyılın ortalarına kadar uzanan bu çarpıcı opera binası dünya çapında performanslara ev sahipliği yapmaktadır. Avrupa’nın en ünlü kültürel simgelerinden biridir. Ama tüm meraklıların beklediği Erotika Müzesinin balkonundan Marilyn Monroe kıyafetleri içinde dans edenleri seyredip, fotoğraf çekebilmek.

Mosaic de Miro, La Rambla bulvarının ortasında yer almaktadır. Bu renkli kaldırım mozaiği Ünlü Barcelona’lı sanatçı Joan Miro tarafından yapılmıştır. Bulvara sanatsal bir hava katan mozaik karolarından birinde Miro’nun imzasını göreceksiniz.

Bizim gitmek istediğimiz yer ise Las Mercado de la Boqueria (Mercat de La Boqueria) Barselona’nın zengin mutfak mirasını deneyimleme şansı sunan, çok çeşitli ve lezzetli yiyecek ve içecekler bulunan bir pazar yeri. Meyve sunumları, şarküteri ürünleri, zeytinler, deniz ürünleri, börek çeşitleri daha saymayı unuttuğum yiyecekleri ile şaşıracağınız bir pazar yeri. Mutlaka gidin tapaslarınızı alın, İspanya’nın proseccosu Cava’yı yudumlarken Barselona halkının içine karışın derim. Küçük kızarmış biberlerinin tadını unutamıyorum. Tüm seyahatim boyunca gördüğüm her yerde aldığım bir lezzet.

Tapas İspanyol mutfağının en meşhur lezzetlerinden biridir. Sıcak veya soğuk servis edilen meze veya atıştırmalıktır. İspanyollar genellikle bu lezzeti iş çıkışlarında akşam yemeğini geçiştirmek için ya da arkadaşlarıyla uzun uzun sohbet ettiklerinde tercih ederler.

Tapas temelde ekmek dilimleri üzerine konan domates, peynir, salam, sosis, pastırma gibi malzemelerle sıcak veya soğuk olarak hazırlanmaktadır. Empanada İspanya, Orta ve Güney Amerika başta olmak üzere tamamına yayılan severek hazırlanan bir börek çeşididir. Tavuk veya kıymalısını tadabilirsiniz. 

Bugün Barcelona’ya 100 kilometre uzaklıkta bulunan Girona’ya gidiyoruz. Riu Onyar nehrinin kıyısında kurulmuş olan şehir, tarihi taş binaları, müzeleri, Gotik kilisesi, Arnavut kaldırımlı dar sokakları, ortaçağdan kalma surlarıyla turistlerin rağbet ettiği bir şehir. Şehri yürüyerek keşfediyoruz. Game of Thrones dizisinin birçok bölümü Girona’da çekilmiş. Dizinin meraklıları için ilginç olabilir.

Şehrin girişinde bulunan Sant Felix Bazilikası Girona halkı için önemli bir kilise çünkü içerisinde şehrin azizi Gironalı Narcis’in mezarı bulunmaktadır. Efsaneye göre 1286 yılında yaşanan Fransız işgali sırasında Fransızlar Sant Narcis’in mezarını açmak gibi bir hata yapmışlar. Mezarın açılması ile birlikte binlerce sinek etrafı sararak Fransız askerlerine saldırmış. Bu saldırıyla baş edemeyen askerler korku içinde şehirden kaçmış ve Girona böylece düşman işgalinden kurtulmuş. Bu efsane nedeniyle şehrin amblemi sinek olmuş.

Girona’nın en eski gotik yapılarından biri olan Sant Domenec manastırı bugün Girona Üniversitesi olarak hizmet vermektedir. Burası ziyaretçilere yönelik bir bina değil, üniversite tarafından eğitim amacıyla aktif olarak kullanılıyor.

Girona Katedrali hem tarihi hem de mimarisi ile Girona’da görülmesi gereken yerlerin başında yer alıyor. Paris’in sembolü olan meşhur Eiffel Kulesi’ni inşa eden Gustave Eiffel’in, Girona’da inşa ettiği Eiffel Köprüsü de, Eiffel’in o bariz kafes biçimli metal yapı stilini çok rahat görmek mümkün.

Girona’nın keşfinden sonra Figueras şehrine doğru hareket ediyoruz. Figueras’ta bulunan Salvador Dali müzesi, sanatçının çeşitli tekniklerle yaptığı 4000’den fazla eseri bizlerle buluşturmaktadır. Salvador Dali Müzesi Madrid’deki Prado müzesinden sonra ülkenin en fazla ziyaret edilen ikinci müzesi olma özelliğini taşır. 

Katalan sürrealist ressam Salvador Dali 11 Mayıs 1904’te İspanya’nın Katalonya bölgesinde bulunan Figueres kentinde doğdu. Gerçeküstü eserlerindeki tuhaf ve çarpıcı imgelerle ünlenen Dali, en popüler eseri olan Belleğin Azmi’ni 1931’de bitirmiştir. Yumuşak Saatler ya da Eriyen Saatler olarak da bilinen eserde, genel olarak katı ve değişmez zaman kavramına karşı bir protesto olarak yorumlanır. Ancak Dali sonradan bu resmin ilhamını, sıcak Ağustos güneşi altında erimekte olan bir Camember peynirinden aldığını yazmıştır. Dali ressamlığın yanında heykelcilik, fotoğrafçılık ve filmcilikle de ilgilenmiş, Amerikan animasyoncu Walt Disney ile beraber yaptığı Destino adlı kısa çizgi film, 2003 yılında ‘en iyi kısa animasyon filmi’ dalında Akademi ödülü adayı olmuştur.

Dali hayatı boyunca sanatıyla olduğu kadar eksantrik giyimi davranışları ve sözleriyle de dikkat çekmiştir. Evin tek erkek çocuğu olarak annesi, kız kardeşi, teyzesi, anneannesi ve bakıcılarından sürekli ilgi gören Dali, küçük yaşlarından itibaren şımarık ve kaprisli bir karakter sergilemiştir. 15 yaşında Figueres Belediye Tiyatrosu’nda ilk sergisini açtı. 1926’da Paris’e gitti ve büyük saygı duyduğu Pablo Picasso ile tanıştı. Sonraki bir kaç yıl Dali’nin eserlerinde Picasso etkisi ağır basacaktır. 1929’da ikinci kez Paris’e gittiğinde ressam Joan Miro aracılığıyla Andre Breton ve Paul Eluard ile tanıştı. Eluard’ın karısı Gala ile aralarında tutkulu bir ilişki başladı. 1940’ta Dali ve Gala tüm Avrupa’yı etkisi altına almaya başlayan II.Dünya Savaşı’ndan kaçarak ABD’ye yerleştiler ve 9 yıl yaşadılar. Dali,1949 yılından itibaren hayatının sonuna kadar Katalonya’da yaşadı.

10 Haziran 1982’de Dali’nin çok sevdiği karısı, menajeri, modeli ve ilham perisi Gala hayatını kaybetti. Gala’nın ölümünden sonra yaşama isteğini kaybeden Dali, karısının gömüldüğü Pubol kalesine yerleşti ve münzevi bir hayat sürmeye başladı. Dali 1989’da kalp yetmezliğinden öldü ve kendi adını taşıyan müzenin mahzenine gömüldü. 

Salvador Dali Müzesinin en ilginç sanat eserlerinden birisi, avlunun ortasında bulunan Yağmurlu Taksi adlı çalışmadır. Dali’nin Cadillac arabası eserin baş konusu. Arabanın camlarının kırık olmasıyla Dali, şiddet eylemine atıfta bulunmak istemiştir. Arabanın üzerinde bulunan Pers Kraliçesi Esther’in bronz heykeli, Avusturyalı sürrealist sanatçı Ernst Fuchs tarafından hediye edilmiştir. 

Arabanın kenarından para atıldığında Cadillac’ın içine yağmur yağdıran bir sistem yapılmıştır. Dali bu eserde Cadillac içinde bile olsan zenginlere de yağmur yağar felsefesini vermek istemiştir. Yağmur yağarken aynı zamanda en tepedeki şemsiye de açılıp kapanır. Yukarıdaki kayığın ise Gala’ya ait olduğu söylenmektedir. İçeri girdiğinizde sol duvardaki tablonun ortasında Akdeniz’i seyreden Gala’yı, resme dikkatli baktığınızda Amerikan başkanı Abraham Lincoln’un portresini görebilirsiniz. Müzenin en ilginç odası kuşkusuz Mae West Odası, sıradan nesnelerin çarpıcı bir şekilde beklenmedik bir portreye dönüşmesiyle büyüleneceğiniz Mae West Odası, sanatçının yaratıcı zekasının ve tuhaf deneylere olan tutkusunun bir kanıtıdır. 

Mae West Amerikalı tiyatro ve sinema sanatçısı, 1930’ların cinsellik simgesi olmuş. Dudaktan bir koltuk, burundan bir konsol, iki adet çerçeveden gözler ve perdeden sarı saçlar. Odaya böyle baktığınızda çok bir şey anlamıyorsunuz. Ancak bizde sıraya girerek hazırlanmış merdivenden yukarı çıkıp baktığımızda, Mae West sarı saçları ile karşımızdaydı. Dali bu eseri 1976’daki tamamlanma zamanında, Guinness Rekorlar Kitabı’na bugüne kadar yapılmış en büyük peruk olarak giren, büyük peruğu üretmek için kuaför ve heykeltraş Lluis Llongueras ile çalışmıştır. Dali’nin müzesine girerken Dali, benim için büyük çılgın bir ressamdı, ancak müzeden çıkarken ne kadar dahi biri olduğunu anladım ve hayranlığım kat ve kat arttı. Müzeyi gidilecekler listenize ekleyin derim. Barcelona turumuzu tamamladık. Turun devamında Valencia, Granada, Cordoba, Sevilla, Toledo ve Madrid’i gezeceğim. Sonraki sayılarda size İspanya’yı anlatmaya devam edeceğim.  

Yorumlar (0)
Ayın Anketi Tümü
Yeni Yıl'da Hangi Kararları Alıyorsun?
Yeni Yıl'da Hangi Kararları Alıyorsun?
2
kapalı