ÜRDÜN'E DOĞRU YOLA ÇIKALIM

"Yıllarca Petra’nın fotoğraflarını hayranlıkla seyreder, ama yakın nasılsa giderim diye düşünürdüm. Pandemiden sonra içimdeki seyahat tutkusu engellenemez hale gelmiş, yine yeniden seyahatten seyahate koşar olmuştum. 1-6 Mayıs 2022’de turların arasında bir de artık Ürdün’e gitmek gerekir diyerek yola çıktım... " Seyahat tutkunu Banu Siyahi, Ürdün'e yaptığı seyahatte gezip keşfettiği yerler ile ilgili yazı kaleme aldı.

SEYAHAT 24.01.2023, 15:25 14.02.2023, 16:04
ÜRDÜN'E DOĞRU YOLA ÇIKALIM

İki saat otuz dakikalık Türk Hava Yollarının uçuşu ile 00.50’de Akabe’ye iniyoruz. Gece konaklayacağımız Hyatt Regency Aqaba Ayla’ya gidiyoruz. Akşam uçuşlarını veya gün içindeki uçuşları çok seviyorum, uykusuz kalmadan güne başlamak çok keyifli doğrusu. Gece yarısı veya sabah erken olunca heyecandan uyuyamıyor ve ertesi güne enerjisiz başlıyorsunuz...

Sabah güzel otelimizdeki kahvaltının ardından otelin oldukça küçük plajına gidiyor ve etrafı keşfediyoruz. Beyaz bir kum ve çok güzel görünen bir deniz bu yılın ilk denizine adım atarken şaşırıyorum, su oldukça serin. Bir süre sonra tabii ki alışıyor ve Ürdün’de denizin tadını çıkarıyoruz.

 

 Akabe Hyatt Regeny Aqaba Ayla Otel

Öğle saatlerinde otelden Unesco Dünya Kültür ve Doğa Mirasları listesinde bulunan Wadi Rum’daki kampımıza gitmek üzere hareket ediyoruz. Önce, alışveriş ve yemek için Aqabe şehrine gidiyoruz. Tur boyunca Ürdün Dinarına ihtiyacımız olacak. Kampta içmek üzere isteyenler içkilerini alıyor. Serbest öğle yemeğinde tavsiye edilen, Shawarma pideye sarıldığı için ekmek yemeyen bana 'kuzu pirzola' daha güzel göründü. Shawarma (Şavurma) tavuk, hindi veya sığır etinin pişirilip, lavaş içine sarılarak sunulan Ürdün’ün meşhur yemeği. Yeri gelmişken Ürdün’de ne yenir derseniz tabii ki falafel, humus herzaman heryerde karşınıza çıkacaktır.

  

Akabe Shawarma (Şavurma)   

  AKABE   

 Wadi Rum  

Otobüsümüzle Wadi Rum’da kalacağımız kampa 2 km kala kuma saplandık, yol görünmüyordu bile. Ben şöförün böyle bir hata yapmasını doğrusu anlamadım. Meğer kumullar rüzgarla beraber hergece, yer değiştirdikleri için yolun kaybolması ve arabaların kuma saplanmasının olağan olduğunu öğreniyoruz.

 Wadi Rum   

Mazayen Rum Kamptan bizi almaya geliyorlar. Beyaz balon görüntüsündeki ilginç odalarımıza yerleşmenin ardından, jeeplerle safarimize başlıyoruz. Wadi Rum’un derinliklerine doğru ilerlerken hep söylenen sonsuzluk hissine kapılıyorsunuz gerçekten. Ufukta birbirini takip eden sonsuz kumullar ve sessizlik. Boşluğu seyrederken insan derin ama mutlu düşüncelere dalıp öyle seyretmek istiyor.

 

Mazayen Kamp                                    Wadi Rum  

 

Wadi Rum                                                Wadi Rum  

Yol boyunca Khal, İn Kanyonu ve Casus Lawrance’in evini görüyoruz.Ülkenin en büyük vadisi kabul edilen Wadi Rum yani Ay vadisi Red Planet filminde Mars yüzeyi olarak gösterilmiş. Wadi Rum’da 1962 yılında 7 Oskar ödüllü Arabistanlı Lawrence filmi çekilmiş ve bu kumullar bir çok film setine malzeme olmuştur. Mars, Red Planet, Transformers bu filmlerden bazıları. Kızıl kumulları, petroglifleri (kaya üzerine yontulmuş arkeolojik resim) ile Wadi Rum UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndedir. Kayalar üzerine çizilmiş olan resimler o dönemde kervanlara yol göstermek amacı ile yapılmış. Lawrence’ın kaya üzerine oyarak yaptığı kendi, sevgilisi ve Prens Abdullah’ın resimlerini görüyoruz.

Thomas Edward Lawrance’in Kaya Resimleri

Thomas Edward Lawrance’in Kaya Resimleri

Thomas Edward Lawrance 1888-1935 ylları arasında yaşamış arkeolog, casus, diplomat ve yazardır. Birinci dünya savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğuna karşı Arap ayaklanmasında ve İngilizlerin zaferi ile sonuçlanan Suriye-Filistin cephesinde etkili bir rol almıştır. Ünlü İngiliz casusun yaşadığı bölgeyi görüyoruz, evinden ancak bir kaç taş geriye kalmış. Ölümüde yaşamı kadar şaibeli olan Lawrence 46 yaşında motorsiklet kazasında hayatını kaybetmiştir. Bedevi çadırında odun ateşinde hazırlanan çaylarımızı içtikten sonra yolumuza devam ediyoruz.

Sıra develerle safariye geldiğinde çokta istekli değilim, hep rahatsız gelir bana, ama guruba uymak için katılıyorum. Bu sefer ilginç bir şekilde keyif alıyorum, herzaman denemek lazım, bir kere hoşlanmadım diye vazgeçmekle birşeyler kaybedebiliyor insan. Develerden kampımıza yakın bir yerde iniyor ve kumullar üzerinde yürüyerek gün batışını seyredeceğimiz konumda beklemeye başlıyoruz. Çölde gün batışları aslında muhteşem olur, bizim şansımıza malesef güneş pusun arkasında kayboldu.

 

Mazayen Kamp                                                Mazayen Kamp             

Kampta yapılan kuyu kebabının kuyudan törensel bir şekilde çıkarılıp açılışı ile akşam yemeğimizi alıyoruz. Günün kavurucu sıcağından sonra, serinlemiş havada yıldızların altında sohbetin tadına doyamadık. Odalarımıza giderken bu günün en güzel anı, yıldızları doyasıya seyretmekti. Hayatımızda belki bir kaç kere yaşayabileceğimiz bu anın doyasıya tadını çıkarmak istiyorum. Pırıl pırıl yıldızlarla bezenmiş bir gökyüzü, sessizlik ve sonsuzluk.

Sabah balon çadırlarımızda uyanmanın heyecanı ile kahvaltıya gidiyoruz. Çadır ama içinde kliması, tuvalet ve banyosuyla bir otel odasında gibisiniz. Lut gölüne doğru yola çıkıyoruz. Yol üzerinde Osmanlı döneminde 1900-1908 yılları arasında, Sultan II.Aldülhamit’in emri ile inşa edilen Ünlü Hicaz Demiryolunun geçtiği Wadi Rum İstasyonunu görüyoruz. Türk bayrağının dalgalandığı eski bir vagon ile fotoğraf çekmeden olmaz. Hicaz Demiryolu hala kullanılıyor, ancak yolcu taşımak için değil, ülkenin en önemli doğal kaynağı olan fosfatın taşımasında kullanılmaktadır

 

Hicaz Demiryolu Wadi Rum İstasyonu             St.George Ortodoks Kilisesi

Madaba’da bulunan St George Ortodoks Kilisesini ziyaret ediyoruz. Kilise zemininde bulunan Dünyanın en eski Orta Doğu haritalarından biri bulunmaktadır. MS 6. yüzyıldan kalan harita Filistin’den Mısır’a kadar İncil’de bahsedilen alanları tasvir etmektedir. Kilise gezimizin ardından Medeba’da öğle yemeği molasında şehri geziyor ve ardından seramik atölyesi ziyaretinde bulunuyoruz.

St.George Ortodoks Kilisesi   

St.George Ortodoks Kilisesi    

Ürdün kuzey ve güney bölgesinde akdeniz ılıman iklimine hakim, ancak geri kalanında çöl iklimi hüküm sürer. Bolca yağmur ve kar almasına rağmen verimsiz toğrağı ile oldukça çoraktır. Yaz döneminde sıcaklığın 49 dereceye çıktığı görülürmüş. En büyük gelir kaynağı turizm olması sebebiyle, turistlere özellikle çok iyi davranıyorlar. Az miktarda petrol ve doğal gaz rezervleri bulunmaktadır. Maden kaynakları ise fosfat, potaş ve şist yağıdır. Sınıra yakın bölgelerde ihtiyacından 3 kat fazla elektrik üreten Ürdün, Filistin, Suriye ve Mısır’a elektirk satıyor. Ürdün’un denize tek bağlantısı akabe körfezindeki sahil sınırı 7 km kadardı. Suudi Arabistan’a çöl arazisi satarak sahili 24 km’ye çıkardı. Ancak sattığı çöl arazisinde Arabistan, şimdi petrol bulup çıkartmaktaymış ne yazık ki.

Ürdün’de eğitime çok önem verilmekte olup, okur yazar oranı %90’dır. Çalışanların %75’i erkeklerden oluşmakta. Kadınlar genellikle sağlık ve eğitim alanında çalışmaktadır. Resmi dili Arapça, ikinci dil İngilizcedir.Şu anki kralları 1999 tarihinden beri hüküm sürmekte olan II.Abdullah el-Hüseyin ve Filistinli eşi Rania Al-Yassin’dir. Amman ve Akabe’de 2 kraliyet sarayı bulunmaktadır. Ürdün halkının %96’sı müslüman, % 4 hıristiyandır.

St.George Ortodoks Kilisesi

Madaba      

Madaba

 

Madaba Seramik Atölyesi                          

Öğleden sonra ilk durağımız Hz Musa’nın son günlerini yaşadığı ve asla giremeyeceği ‘Vadedilen Toprakları’ ilk gördüğü yer olduğu düşünülen Nebo dağına gidiyoruz. Deniz seviyesinden 817m yükseklikte olan Nebo dağı, Avarim dağlarının en yüksek noktasıdır. Hiristiyan kutsal kitaplarına göre Musa’nın 120 yaşında öldüğüne ve bu bölgeye gömüldüğüne inanılsada tam olarak neresi olduğu bilinmemektedir. İncil’de bahsedilen dağında Nebo dağı olduğu tartışma konusudur.

Müzenin girişinde bulunan Yılanlı haç heykeli, Musa tarafından yaratıldığı düşünülen bronz yılan ile İsa’nın hacının sembolik bir birleşimidir. Müzede 6.yüzyıldan kalma arkeolojik kazılardan çıkarılan mozaikler görülmektedir.

Nebo Dağı Musa Heykeli  

Nebo Dağı Müze     

  

Nebo Dağı    

Nebo Dağı   

Deniz veya Lut Gölü deniz seviyesinden 400 metre aşağıda olup, zengin mineral yapısı ile dünyada tek. Yoğun tuz oranı nedeni ile içinde hiç canlı yaşamıyor. Su içeriğindeki mineral ve tuz nedeniyle yüzmek neredeyse imkansız, ancak sırt üstü veya oturarak suyun üzerinde durabiliyorsunuz. Oldukça değişik bir deneyim. Duş almazsanız cildiniz tuzdan bembeyaz oluyor. Sahil, cildine çamur sürüp kurumasını bekleyenlerle doluydu. Çamurunun ve suyun cilde iyi geldiği söyleniyor. Günün yorgunluğunu Otelimiz Crown Plaza’nın tadını çıkarttıktan sonra, ertesi gün Petra’yı görme hayali ile uykuya dalıyoruz.

 

Sabah ilk durağımız Jerash (Ceraş) Antik kenti. Müthiş Hadrianus kemeri ile bizi karşılayan Jerash Antik kenti Amman’a 48 kilometre uzaklıktadır. Yüzyıllarca çöl kumları altında kalan antik kent 1806 yılında Alman Ulrich Jasper Seetzen tarafından keşfedilerek gün yüzüne çıkarılmıştır. Sadece Romalılara değil çok eski uygarlıklarada ev sahipliği yaptığı, bulunan MÖ.6500 yılına ait insan kemikleri ile anlatmakta.

Jerash Roma Harabeleri, tören kapıları, sütünlü caddeleri, Artemis ve Zeus Tapınağı, tiyatroları, zarif caddeleri ile bizi etkisi altına alıyor. Ana caddeyi Zeus tapınağı ile birleştiren Forum etrafında dizili 56 yivsiz İyonik sütun ile çevrilidir. Güney tiyatrosundan 5000 kişilik oturma kapasitesi ile etkilenmemek mümkün değil.

 

 

Antik kent turundan sonra, Amman kentinde yemek molasında falafel deniyoruz. Kral Abdullah camiisini gördükten sonra Petra’ya doğru yola çıkıyoruz. Odalarımıza yerleştikten hemen sonra Petra’ya gece şovunu seyretmeğe gidiyoruz. Yollarının mum ışığı ile aydınlatıldığı antik kente doğru yürümeye başlıyoruz. Kanyonun içine girdikçe göremesenizde karanlığa bir süre sonra alışıyorsunuz. Gökyüzünde yıldızlar, mum ışığı ile aydınlatılmış kanyon, eminim bu yolu gece yürüyen herkesi ambiansı ile çok etkilemiştir. Ve sonunda kalabalık turist guruplarının arkasında, tüm ihtişamı ile aydınlatılmış Al-Khazneh (Kral Mezarı) karşınızda duruyor. Gece yere oturarak ışık ve müzik gösterisini hayranlıkla seyrediyorum. Ertesi sabah gün ışığında aynı yolu yürüyorsunuz. Fakat bu sefer ayrı bir güzellik sunuyor sizlere Petra, o muhteşem renkleri ile.

 

 

 

1985 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alan, dünyanın 7 harikası listesine de katılan, Nebatilerin kayıp kenti Petra, bizi güzelliği ile büyülüyor. Petra antik kentinin başlıca yapıları Al Khazneh, Amfi tiyatro, Ad-Deir Manastırı, Street of Facades kaya mezarları, Kraliyet mezarları, Aaron’un mezarıdır.

Öncelikle hiç bitmesini istemiyeceğiniz 1.2 km kayaların oluşturduğu bir koridor içinde yürüyorsunuz. Yolun her iki tarafında bulunan su kanalları ile şehre içme suyu taşınıyormuş, ayrıca ani sel baskınlarına karşıda yapılmış. Pera Antik Kentin kurucuları Nebatiler As-Siq yolu üzerinde tanrıları temsil eden bir çok heykel yapmışlar. Yolun sonunda karşınıza Al-Khazneh, Kral Kaya Mezarı tüm güzelliği ile çıkıveriyor. Khazneh arapçada Hazine anlamına geliyor. Mezar iki katlı olup, ön yüzü 25 metre genişliğinde ve 39 metre yükseklikte. Mezarın sütunları Korint sitilinde, Yunan ve Roma mitolojisinden ikiz kardeşler Castor ve Pollux kabarmaları bulunuyor. Anıtın tepesinde balta taşıyan altı adet Amazon savaşçı kadınları tasvir edilmiş. Herhangi bir yazı bulunmamasından dolayı mezarın kime ait olduğu ve ne zaman yapıldığı bilinmemektedir. Yazar araştırmacı Andrew Stewart’a göre MS 15 yılında ölen Kral IV Aretas’a ait.

Al-Khazneh o kadar güzel ki çekebileceğiniz en güzel kareyi arıyorsunuz. O fotoğraf yukarıdan çekilmiş ve rehberimizin yardımı ile uzun bir pazarlık sürecinden sonra istedikleri çılgın fiyatı, normal bir rakama getirerek anlaşma yapıyorsunuz. Yerli halkın geçim yolu olan fotoğraf çektirme noktasına, kayalara tırmanarak çıkmanıza yardım ediyorlar. Hepsi en güzel kareyi nasıl çekeceğini çok iyi biliyor. Gözlerine sürme çekmiş delikanlılar kazandıkları para ile, bizde fotoğraflarımızla mutlu bir şekilde kayadan aşağıya iniyoruz.

Antik kentin içine doğru yürüdüğümüzde El-Deir Manastırına ulaşıyoruz. MÖ 1.yüzyılda kayalara oyularak inşa edilen yapı, bölgede yaşayan putperestlerin tapınağıymış. Manastırın Nebati Kral Obodas’a ithaf edildiği tahmin edilmektedir. Manastır bir dönem Bizans Kilisesi olarak kullanılmış. Manastıra ulaşmak istiyorsanız 800 basamaklı merdiveni çıkmanız gerekiyor. ‘Gül Kırmızısı Şehir’ olarak da bilinen antik kent bizi çok etkiliyor.

Petra’da kalbimizi bırakıp Akabe’ye hareket ediyoruz. Dünyaca ünlü Mercan ve resif zenginliği olan Kızıldeniz’de cam teknelerle mercanları izleme ve şnorkel yapma şansımız olacak. Şnorkel ve paletlerimi işte tamda bu an için taşımıştım ancak hava oldukça serin ve deniz dalgalı. Teknenin tabanındaki camdan gördüğüm kadar mercanlar ve balıklar dalganın etkisi ile neredeyse hiç görünmüyor ve denize girmekten vazgeçiyorum. Mısır Sharm el Sheikh’e iki kere gitmiş ve aynı mercan ve resifleri göreceğimi sanmıştım. Fakat her bölge tabii ki farklı .

Böylelikle bir turun daha sonuna geldik. Listemde uzun zamandır duran Lut gölüne girmek, Wadi Rum’da kumullarda yürümek, Balon çadırlarda konaklamak ve Petra Antik Kenti gezilmesi, bunları görebilmek, heyecanla hepsine ulaşabilmek, büyük şans biliyorum. Umarım sizinde yapmak istediğiniz, hayalini kurduğunuz uzunca bir listeniz vardır. O liste umarım hep uzar gider sizin ve benim için. Ben yaşadığım sürece hayallerimin peşinden koşacağım ve bunları sizlerle paylaşmaya çalışacağım.

 

Yorumlar (0)
Ayın Anketi Tümü
Yeni Yıl'da Hangi Kararları Alıyorsun?
Yeni Yıl'da Hangi Kararları Alıyorsun?
10
açık